Anlamakta güçlük çekiyorum artık.
Normalde öyle umutsuzluğa
düşen birisi değilimdir. Kendi kendime terapi yapabilen kendimi tutabilen
birisiyim.
Bazen benimde herkesten az
olmasına rağmen hayattan ümidimin kesildiği zamanlar oluyor. Yine böyle bir
zamandayım.
Bu blogu kendimi belki
biraz anlatırım rahatlarım diye açtığım için de böyle bir zamanda ilk yazımı
yazma gereksinimi duydum.
Kafamı kurcalayıp duran sorular var. Ne
kadar düşünsem de "cevabını bile bilip kendime itiraf etmekten
korkuyorum" gibi bir düşünce ile kendimi sorguluyorum.
Cevabını biliyorumdur
belki ama bu cevap gerçekten çok acımasız. Ben bu kadar acı bir cevabı kabul
etmek istemiyorum.
Şimdi şu soruları biraz
beraber düşünelim.
1) Gerçek mutluluk mümkün müdür ? Sürekli
mutlu olursak veya kendimizi böyle kandırırsak ne olur ?
- Gerçek mutluluk belki mümkündür. Bunu
ispatlayamam, fakat buna inancım sürüyor ne kadar bunu ret ediyor olsam da bu
böyle galiba.
- Gerçek mutluluk nedir peki ?
Gerçek mutluluk sürekli gülüyor olmak neşeli
olmak gibi saçmalıklar değildir. Gerçek mutluluk kendini sürekli huzurlu
hissetmektir.
Eğer huzurluysanız veya kendinizi mutlu
olarak düşünüyorsanız, o düşüncenin içindeyken "ulan şimdi bir şey olup da
bunlar bozulur" diye düşünüyorsan kusura bakma kardeşim o mutluluk falan değildir. Sadece kendini kısa
bir süreliğine kandırıyorsundur. Kesinlikle bir şey olup o mutluluk tanımın
bozulacaktır bundan emin olabilirsin. Gerçekler acıdır. Aslında bu kendini
kandırmaktır ergenliğin yıllar boyunca üzerinde bıraktığı bir etkidir. Biraz
olgunluk gösterip bunu kabul etmelisin. Akıl ve mantığını her zaman ön plana
koymaya başlarsan böyle saçma bir şeyden dolayı canın yanmaz, en azından böyle
düşünüyorum.
- Kendini kusursuz mutluluk içinde olduğunu
düşünüyorsan veya mutluluk diye duygularının kendini kandırmasına göz
yumuyorsan, bunu çok uzun süre devam ettirirsen olacak şeyler bellidir. Sürekli
mutlu olursan ve bunu erken bir yaşta yakaladıysan hayattan büyük bir dersi
kaçırmış olman mümkündür. Çünkü mutsuzluk, acı, üzüntü gibi şeyler insanı
kendine getiren en büyük etkenlerdendir. İnsan kendisini güçlü hissederken
mutluyken vb. “iyi” diye tanımladığın durumların içindeyken kendisini kusursuz
olduğunu düşünür. Kendini geliştirmeyi bırakır, ama hala kendini geliştirdiğini
düşünüp aslında olduğu yerde dönüp durur. Aslında olduğu yerde dönüp durması
bir bakıma iyidir. Asıl kötü olan şey ise kendini geliştirdiğini düşünüp
aşağıya doğru gitmesidir. Bu yüzden acı üzüntü gibi şeyleri yaşamak bazen
kendimize yaptığımız bir iyilik bile olabilir. Çünkü insan kendisinin ne
durumda olmasını analiz etmesi için
gerçekten önemli birer dönüm noktasıdır. Mesela çok sevdiğiniz birisi size
ihanet ederse veya sevdiğiniz birisi sizi terk ederse “Nerede yanlış yaptım?
Neden böyle oldu? ” gibi sorular sormaya başlarsınız doğal olarak. Bu da
kendinize bakmaya başladığınızın bir göstergesidir. Eğer bu durumdan kaçarsanız
kendinize geçici bahaneler üretirseniz emin olun ki bir gün o ertelediğiniz
problem insana toplu halde sunuluyor. Tam kafayı kırmalık bir durum ortaya
çıkıyor. Çoğu kişi bunu atlatamayıp antidepresana, alkole, uyuşturucuya
başlıyor veya gidiyor intihar ediyor. Bu yüzden sorunları biriktirmeden çözmeye
çalışmak en iyisi gibi duruyor. Bana gelirsek, ben biriktirdim ve şuan onun
cezasını çekiyorum. Hala çözümü bekleyen çok fazla sorunum var. Bundan
şikayetçi değilim bu sayede güçlendiğimin farkındayım en azından.
2) Nerede yanlış yaptım ? Neden böyle oldu ?
- Bu sorumun aslında bir çok cevabı var.
Hangi tarafından bakarsam bakayım yine çıkmaza girdiğimi fark ettim. İlk olarak
nerede yanlış yaptım diye düşündüm. Eğer yanlış yaptıkça hayat bizim
yaşamımızda bu yanlışların bedellerini ödetiyorsa ilk başta zaten yanlışsız
doğmadık mı ? Burada ki “yanlış” kavramım “ günah “ kavramıyla bir ilgisi
yoktur belirteyim. Demek ki ilk başta nefsimize, duygularımıza veya hırsımıza
mağlup olup yanlış bir şey yaptık. Bunun cezası da sürekli tekrar eden
yanlışlar ve yanlışların bedelleri olarak bir döngüye girdi. İlk yaptığımız
yanlışın bedelini öderken buna katlanamayıp kabul etmeyip bir yanlış daha
yaptık sonra onun bedelini öderken bir yanlış daha böyle devam etti durdu. Peki
yanlış yapmayı bırakamaz mıyız ? Olabilir, ama bu çok zor bir ihtimal. Bunun
için duygularımızı hırsımızı ve nefsimizi durdurmalıyız. Bu da çok zor bir
ihtimal. Aristonun söylediği gibi “ İnsan düşünen bir hayvandır.” bu yüzden
düşündüğümüz sürece duygularımızın olduğu kaçınılmaz. Duygularımızdan
vazgeçmemiz söz konusu bile değildir. Ama duygularımıza kapılıp da saçma saçma
işler yapmanın bir mantığı yok. Bunu unutmayalım. Hırsımızı ve nefsimizi
terbiye etmek zor olsa da imkansız değildir. Yaşadığımız “kötü” olan şeylerden
çıkardığımız dersler ile aklımızı ve mantığımızın da yardımıyla bunu
başarabiliriz. Eğer yaşadığımız kötü şeylerden dolayı bir isyan haline
tutuşursak o zaman daha büyük bir çıkmaza ve soruna yol açtığımız apaçıktır.
Biraz mantıklı davranıp “böyle şeyleri veya buna benzer şeyleri herkes yaşar”
diye düşünürsek kendimize bir çıkış yolu sunmuş oluruz. Daha sonra kendimizce
bulduğumuz yolda mücadele etmeye başlarsak bu sorunun üzerinden gelebiliriz.
Ben gelebildim mi ? Pek sayılmaz. Ama bunu benim kendimce bulduğum bir varsayım
olarak buraya bırakıyorum.
“Ben yanmazsam, sen
yanmazsan, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa ?”
Nerede yanlış yaptım sorusunun bir cevabı
daha var aslında. Eğer tanrıya inanıyorsanız, bu dünyada yaşamamızın bir sebebi
olmalı. Bu çok daha derin işleyeceğim bir konu sonra bunu da anlatıcam. Ama
kısaca Dünya’ya bir sınav mantığıyla geldiğimizi düşünelim, sınav olması için
bazı sorular olması gerekir. İşte bu sorular aslında hayatımızda beğenmediğimiz
veya beğendiğimiz şeylerdir. Aslında yanlış diye bir şey yoktur diye
düşünebiliriz. Bu yanlışların hepsi bizim nasıl cevaplayacağımızın merak
edildiği birer soruysa o zaman buna imanımızın sağlamlığına göre birer cevap
bulup soruyu cevaplarız. Bu da bir başka varsayımımdır.
- Neden böyle oldu ? O kadar kötü birisi
miyim ki sürekli bir sorunla karşılaşıyorum? Bilmiyorum, bu çok düşündüğüm
şeylerden aslında. Zamanında kendimi çok kusursuz görüyordum. Çocukluğumdan
beri bu böyleydi. Kendime güvenim, kusursuz olduğum düşüncesi içinde yaşamımı
sürdürüyordum. Belki de “Demek bu kadar kendine güveniyorsun o zaman hadi
bakalım bunlarla nasıl başa çıkacaksın.” Diyerek hayat sıraladı dertleri arka
arkaya. Belki ilk derdimi başka bir dert oraya çıkartarak geçici çözüm bulduğum
için bu kadar şey arka arkaya gelmiş olabilir. Ama sonunda kendimi biraz
düşünme fırsatım oldu diyebilirim. Bundan birkaç yıl önce yine dertlerden
başımı kaldıramayacak hatta yolda yürüyemeyecek duruma geldiğim bir zamanda
oturup adam akıllı düşünmeye başladım. Her şey gerçekten zor gelmeye
başlamıştı. Zor ve anlamsız. Bu kadar sıkıntının nedenin kendim olduğumu fark
etmiştim. Hiç sevmediğim bir insana dönüşmüştüm. Kendimden iğrendim.
Çevremdekilerin uzun zaman önce benden ümitlerini kesmiş olduklarını gördüm. Her
gördüğüm gerçek beni biraz daha bataklığa sürüklüyordu. Ben de buna izin
veriyordum. Bu kadar alçalmış birisi olduğumu nasıl daha önce fark edemedim diye
kendimi suçluyordum. Sonra büyük bir kumar oynadım belki de hayatımın dönüm
noktasıydı. Ya bu soruna da geçici bir çözüm bulacaktım ya da bu işi tamamen
bitirecektim. Ben her şeyi bitirmeyi seçtim. Kendimi test etmeye başladım. Acaba
ne kadar yok olabilirim yaşayarak bu dünya da? Bunu yapacaktım. Yaşarken yok
olacaktım. Mümkün olup olmaması umurumda bile değildi. İntiharı bir seçenek
olarak bile görmedim. Bu yüzden hayatla savaşacaktım. Çünkü benim karakterimde
hayat görüşümde vazgeçmek diye bir seçenek yoktu. Kendimi kapalı bir kutu
haline getirmek için çok çabaladım. Arkadaşlarımı azalttım alışkanlıklarımı
değiştirdim ve daha bir çok şey yaptım. Belki yine yanlışlarım oldu ama
onlarında bedellerini ödedim bu dönemde. Daha sonra yok olabildiğim en son
sınıra ulaştığımı fark ettim. Çok yorucu bir işti. Artık hayata tekrar
başlamalıydım. Ama bu kadar zamandan sonra tekrar yaşamak “var olmak”
gerçekten de zordu. Bir çok kez denedim. Başaramadım, başaramadığımı gördükçe
umutsuzluğum biraz daha arttı denebilir. Bende vazgeçtim. Hayır, vazgeçmek
değildi bu. Sadece hayatın ne yapmak istediğini anlamaya çalışmaya başladım.
Acaba beni nasıl bir yola sokacağını merak ediyordum. Bekledim, ben bekledikçe
hayat bekledi. Zaman akıp gidiyordu. Tekrar çabalamak istedim ama enerji
bulamadım. Aslında anlattığım şuan ki “bendim”, yaşamaya siz insanların ortaya
attığı sebeplerden yoksun olan bir ben. Elbette sebeplerim var ama ortaya
atılan sıradan sebeplerinizle hiç
alakası olmayan sebepler bunlar..
Ve
artık bitirme vakti geldi.
Bu yazı ile “amatörce”
olan blog yazarlığıma başlamış bulunduğumu bildiriyorum. Aklımda ki soruların
ve cevapların hepsi bu kadar değil elbette ilerleyen zamanlarda bunları belki
tekrar yazarım. Biraz hayata karşı bakış açımı, biraz geçmişimi, düşüncelerimi,
fikirlerimi ve tavsiyelerimi barındırdığım bir yazı oldu. Yazıyı yazdığım saat
biraz sizin değiminizle “sabaha karşı” olduğu için aksaklıklar hatalar olmuş
olabilir. Şimdiden bunlar için kusura bakmayın. Şimdilik burada bitiriyorum,
tekrar görüşelim.
- Bülent B.