28 Nisan 2016 Perşembe

Birkaç soru, cevap ve düşüncem

  Anlamakta güçlük çekiyorum artık.
Normalde öyle umutsuzluğa düşen birisi değilimdir. Kendi kendime terapi yapabilen kendimi tutabilen birisiyim.
Bazen benimde herkesten az olmasına rağmen hayattan ümidimin kesildiği zamanlar oluyor. Yine böyle bir zamandayım.
Bu blogu kendimi belki biraz anlatırım rahatlarım diye açtığım için de böyle bir zamanda ilk yazımı yazma gereksinimi duydum.

   Kafamı kurcalayıp duran sorular var. Ne kadar düşünsem de "cevabını bile bilip kendime itiraf etmekten korkuyorum" gibi bir düşünce ile kendimi sorguluyorum.
Cevabını biliyorumdur belki ama bu cevap gerçekten çok acımasız. Ben bu kadar acı bir cevabı kabul etmek istemiyorum.
Şimdi şu soruları biraz beraber düşünelim.

  1) Gerçek mutluluk mümkün müdür ? Sürekli mutlu olursak veya kendimizi böyle kandırırsak ne olur ?
  - Gerçek mutluluk belki mümkündür. Bunu ispatlayamam, fakat buna inancım sürüyor ne kadar bunu ret ediyor olsam da bu böyle galiba.
  - Gerçek mutluluk nedir peki ?
   Gerçek mutluluk sürekli gülüyor olmak neşeli olmak gibi saçmalıklar değildir. Gerçek mutluluk kendini sürekli huzurlu hissetmektir.
    Eğer huzurluysanız veya kendinizi mutlu olarak düşünüyorsanız, o düşüncenin içindeyken "ulan şimdi bir şey olup da bunlar bozulur" diye düşünüyorsan kusura bakma kardeşim o  mutluluk falan değildir. Sadece kendini kısa bir süreliğine kandırıyorsundur. Kesinlikle bir şey olup o mutluluk tanımın bozulacaktır bundan emin olabilirsin. Gerçekler acıdır. Aslında bu kendini kandırmaktır ergenliğin yıllar boyunca üzerinde bıraktığı bir etkidir. Biraz olgunluk gösterip bunu kabul etmelisin. Akıl ve mantığını her zaman ön plana koymaya başlarsan böyle saçma bir şeyden dolayı canın yanmaz, en azından böyle düşünüyorum.
  - Kendini kusursuz mutluluk içinde olduğunu düşünüyorsan veya mutluluk diye duygularının kendini kandırmasına göz yumuyorsan, bunu çok uzun süre devam ettirirsen olacak şeyler bellidir. Sürekli mutlu olursan ve bunu erken bir yaşta yakaladıysan hayattan büyük bir dersi kaçırmış olman mümkündür. Çünkü mutsuzluk, acı, üzüntü gibi şeyler insanı kendine getiren en büyük etkenlerdendir. İnsan kendisini güçlü hissederken mutluyken vb. “iyi” diye tanımladığın durumların içindeyken kendisini kusursuz olduğunu düşünür. Kendini geliştirmeyi bırakır, ama hala kendini geliştirdiğini düşünüp aslında olduğu yerde dönüp durur. Aslında olduğu yerde dönüp durması bir bakıma iyidir. Asıl kötü olan şey ise kendini geliştirdiğini düşünüp aşağıya doğru gitmesidir. Bu yüzden acı üzüntü gibi şeyleri yaşamak bazen kendimize yaptığımız bir iyilik bile olabilir. Çünkü insan kendisinin ne durumda olmasını analiz etmesi  için gerçekten önemli birer dönüm noktasıdır. Mesela çok sevdiğiniz birisi size ihanet ederse veya sevdiğiniz birisi sizi terk ederse “Nerede yanlış yaptım? Neden böyle oldu? ” gibi sorular sormaya başlarsınız doğal olarak. Bu da kendinize bakmaya başladığınızın bir göstergesidir. Eğer bu durumdan kaçarsanız kendinize geçici bahaneler üretirseniz emin olun ki bir gün o ertelediğiniz problem insana toplu halde sunuluyor. Tam kafayı kırmalık bir durum ortaya çıkıyor. Çoğu kişi bunu atlatamayıp antidepresana, alkole, uyuşturucuya başlıyor veya gidiyor intihar ediyor. Bu yüzden sorunları biriktirmeden çözmeye çalışmak en iyisi gibi duruyor. Bana gelirsek, ben biriktirdim ve şuan onun cezasını çekiyorum. Hala çözümü bekleyen çok fazla sorunum var. Bundan şikayetçi değilim bu sayede güçlendiğimin farkındayım en azından.

  2) Nerede yanlış yaptım ? Neden böyle oldu ?

  - Bu sorumun aslında bir çok cevabı var. Hangi tarafından bakarsam bakayım yine çıkmaza girdiğimi fark ettim. İlk olarak nerede yanlış yaptım diye düşündüm. Eğer yanlış yaptıkça hayat bizim yaşamımızda bu yanlışların bedellerini ödetiyorsa ilk başta zaten yanlışsız doğmadık mı ? Burada ki “yanlış” kavramım “ günah “ kavramıyla bir ilgisi yoktur belirteyim. Demek ki ilk başta nefsimize, duygularımıza veya hırsımıza mağlup olup yanlış bir şey yaptık. Bunun cezası da sürekli tekrar eden yanlışlar ve yanlışların bedelleri olarak bir döngüye girdi. İlk yaptığımız yanlışın bedelini öderken buna katlanamayıp kabul etmeyip bir yanlış daha yaptık sonra onun bedelini öderken bir yanlış daha böyle devam etti durdu. Peki yanlış yapmayı bırakamaz mıyız ? Olabilir, ama bu çok zor bir ihtimal. Bunun için duygularımızı hırsımızı ve nefsimizi durdurmalıyız. Bu da çok zor bir ihtimal. Aristonun söylediği gibi “ İnsan düşünen bir hayvandır.” bu yüzden düşündüğümüz sürece duygularımızın olduğu kaçınılmaz. Duygularımızdan vazgeçmemiz söz konusu bile değildir. Ama duygularımıza kapılıp da saçma saçma işler yapmanın bir mantığı yok. Bunu unutmayalım. Hırsımızı ve nefsimizi terbiye etmek zor olsa da imkansız değildir. Yaşadığımız “kötü” olan şeylerden çıkardığımız dersler ile aklımızı ve mantığımızın da yardımıyla bunu başarabiliriz. Eğer yaşadığımız kötü şeylerden dolayı bir isyan haline tutuşursak o zaman daha büyük bir çıkmaza ve soruna yol açtığımız apaçıktır. Biraz mantıklı davranıp “böyle şeyleri veya buna benzer şeyleri herkes yaşar” diye düşünürsek kendimize bir çıkış yolu sunmuş oluruz. Daha sonra kendimizce bulduğumuz yolda mücadele etmeye başlarsak bu sorunun üzerinden gelebiliriz. Ben gelebildim mi ? Pek sayılmaz. Ama bunu benim kendimce bulduğum bir varsayım olarak buraya bırakıyorum.
“Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa ?”

   Nerede yanlış yaptım sorusunun bir cevabı daha var aslında. Eğer tanrıya inanıyorsanız, bu dünyada yaşamamızın bir sebebi olmalı. Bu çok daha derin işleyeceğim bir konu sonra bunu da anlatıcam. Ama kısaca Dünya’ya bir sınav mantığıyla geldiğimizi düşünelim, sınav olması için bazı sorular olması gerekir. İşte bu sorular aslında hayatımızda beğenmediğimiz veya beğendiğimiz şeylerdir. Aslında yanlış diye bir şey yoktur diye düşünebiliriz. Bu yanlışların hepsi bizim nasıl cevaplayacağımızın merak edildiği birer soruysa o zaman buna imanımızın sağlamlığına göre birer cevap bulup soruyu cevaplarız. Bu da bir başka varsayımımdır.

  - Neden böyle oldu ? O kadar kötü birisi miyim ki sürekli bir sorunla karşılaşıyorum? Bilmiyorum, bu çok düşündüğüm şeylerden aslında. Zamanında kendimi çok kusursuz görüyordum. Çocukluğumdan beri bu böyleydi. Kendime güvenim, kusursuz olduğum düşüncesi içinde yaşamımı sürdürüyordum. Belki de “Demek bu kadar kendine güveniyorsun o zaman hadi bakalım bunlarla nasıl başa çıkacaksın.” Diyerek hayat sıraladı dertleri arka arkaya. Belki ilk derdimi başka bir dert oraya çıkartarak geçici çözüm bulduğum için bu kadar şey arka arkaya gelmiş olabilir. Ama sonunda kendimi biraz düşünme fırsatım oldu diyebilirim. Bundan birkaç yıl önce yine dertlerden başımı kaldıramayacak hatta yolda yürüyemeyecek duruma geldiğim bir zamanda oturup adam akıllı düşünmeye başladım. Her şey gerçekten zor gelmeye başlamıştı. Zor ve anlamsız. Bu kadar sıkıntının nedenin kendim olduğumu fark etmiştim. Hiç sevmediğim bir insana dönüşmüştüm. Kendimden iğrendim. Çevremdekilerin uzun zaman önce benden ümitlerini kesmiş olduklarını gördüm. Her gördüğüm gerçek beni biraz daha bataklığa sürüklüyordu. Ben de buna izin veriyordum. Bu kadar alçalmış birisi olduğumu nasıl daha önce fark edemedim diye kendimi suçluyordum. Sonra büyük bir kumar oynadım belki de hayatımın dönüm noktasıydı. Ya bu soruna da geçici bir çözüm bulacaktım ya da bu işi tamamen bitirecektim. Ben her şeyi bitirmeyi seçtim. Kendimi test etmeye başladım. Acaba ne kadar yok olabilirim yaşayarak bu dünya da? Bunu yapacaktım. Yaşarken yok olacaktım. Mümkün olup olmaması umurumda bile değildi. İntiharı bir seçenek olarak bile görmedim. Bu yüzden hayatla savaşacaktım. Çünkü benim karakterimde hayat görüşümde vazgeçmek diye bir seçenek yoktu. Kendimi kapalı bir kutu haline getirmek için çok çabaladım. Arkadaşlarımı azalttım alışkanlıklarımı değiştirdim ve daha bir çok şey yaptım. Belki yine yanlışlarım oldu ama onlarında bedellerini ödedim bu dönemde. Daha sonra yok olabildiğim en son sınıra ulaştığımı fark ettim. Çok yorucu bir işti. Artık hayata tekrar başlamalıydım. Ama bu kadar zamandan sonra tekrar yaşamak “var olmak” gerçekten de zordu. Bir çok kez denedim. Başaramadım, başaramadığımı gördükçe umutsuzluğum biraz daha arttı denebilir. Bende vazgeçtim. Hayır, vazgeçmek değildi bu. Sadece hayatın ne yapmak istediğini anlamaya çalışmaya başladım. Acaba beni nasıl bir yola sokacağını merak ediyordum. Bekledim, ben bekledikçe hayat bekledi. Zaman akıp gidiyordu. Tekrar çabalamak istedim ama enerji bulamadım. Aslında anlattığım şuan ki “bendim”, yaşamaya siz insanların ortaya attığı sebeplerden yoksun olan bir ben. Elbette sebeplerim var ama ortaya atılan  sıradan sebeplerinizle hiç alakası olmayan sebepler bunlar..

  Ve artık bitirme vakti geldi. 


Bu yazı ile “amatörce” olan blog yazarlığıma başlamış bulunduğumu bildiriyorum. Aklımda ki soruların ve cevapların hepsi bu kadar değil elbette ilerleyen zamanlarda bunları belki tekrar yazarım. Biraz hayata karşı bakış açımı, biraz geçmişimi, düşüncelerimi, fikirlerimi ve tavsiyelerimi barındırdığım bir yazı oldu. Yazıyı yazdığım saat biraz sizin değiminizle “sabaha karşı” olduğu için aksaklıklar hatalar olmuş olabilir. Şimdiden bunlar için kusura bakmayın. Şimdilik burada bitiriyorum, tekrar görüşelim.

- Bülent B.