26 Haziran 2016 Pazar

Problemlerimiz: Para - Evlilik

Selamun aleyküm

Uzun zamandır, yani bana göre uzun zamandır yazma fırsatı bulamamıştım. Şimdi bu geçen zamanı telafi etmek amacı ile kafamda ki düşünceleri anlatacağım her zaman ki gibi. Eğer okumaya başladıysanız bitirmenizi öneriyorum. Ben oturup bir kaç saatte yazıyorsam siz daha kısa zamanda okuyabilirsiniz bir şey kaybetmezsiniz. Neyse açtım Sezen Aksu’yu tam gece olduğu da belli oldu başlayalım.

Şu hayatta bana dayatılmasından nefret ettiğim bir kaç şey var.

Bunlardan birisi: Para kazanmak zorunda olmak.

Bu sıradan bir geçim kaygısı çekmemem için verilen tavsiyelerden değil. Bana anlatılan, dayatılan şey resmen hayatımı para üzerine kurmam çok para kazanamazsam yaşamamın bir anlamı olmadığı oluyor hep. Hep vardır ya gezmeye gidersiniz akrabanız komşunuz bilmem kimin tanıdığı bir teyze amca gelir “okuyun olum okuyun memur olun” diye nasihat verir. Bir insan da iyi insan ol, insanlara kötü davranma, kitap oku bilgi sahibi ol sonra gerisi gelir desin kafamı duvara vurucam o noktaya geldim. Sözde her şeyi Allah rızası için yapıyoruz ya biraz düşünsek aslında paraya tapıyoruz. Nerede kaldı bizim ahiret inancımız ? Nerede kaldı Allah’ın iyi kimseleri kimsesiz bırakmaması falan ? Yapılan iyilikleri yaşarken karşılığını görmek için yapmaya geliyor bu düşünce yapısı. Bu hayatın ne anlamı var ki ? İyi geçinip kimsenin kalbini kırmadan düzgünce yaşayıp diğer tarafta cennete sonsuz rahat içinde yaşamak için bu dünyada değil miyiz ? Ama kimi görsem hep para kazanmak, garanti iş sahibi olmak için tavsiyeler veriyor. Neymiş edebiyat okuyormuşum öğretmen olacakmışım. Olmayacağım abi olmayacağım. Ben okuyacağım yazacağım hayatım boyunca. Kafamda akademisyen olmak dışında bir meslek düşünmüyorum. Ben ilkokuldan beri, yaşıtlarım saçma saçma şeylerle uğraşırken kitap okuyordum. Hala da okuyorum. Neden ? Çünkü bilgi, öğrenmek, tecrübe gibi şeylere değer veriyorum. Hiç daha para kazanmak için bir işe girmeyi düşünmedim. Hep vakit geçsin diye düşündüm. Benim yapmak istediğim şeyler belli onları yapabileceğim zaman gelesiye kadar işte vakit geçiriyorum tecrübe biriktiriyorum başka bir amacım yok.
Para kazanma üzerine kurulmuş bir sistemin ürünleriyiz, robotlarız. Ayın belli bir gününde hakkımızın %1’i olan rakamları kazandık diye seviniyoruz. Bunu medeniyet, kültür veya refah yaşama olarak kabul ediyoruz. Sistemi değiştirmeyi kimse düşünmüyor. Herkes odaklanmış bir şeye, kabul etmişler hiç şikayetçi olmuyorlar. Değiştirmeye çaba göstermiyorlar. Ne yapayım bu sistemin bir parçası mı olayım ? Öğretmen olayım, standart bir eğitimci kafasıyla gideyim orada iki üç tane çocuğa bir şeyler öğreteyim diye bir yerimi mi yırtayım ? Neden? Tek yapılacak şey bu mu kaldı? 5 bin yıldır yazı kullanılıyor. Bu kadar nesil ne yapmışlar hayatlarını sürdürmek için mi yaşamış? Bu yazıyı kullananlar eser verenler aç mı kaldı ? Bilgiye sahip hangi birey para sıkıntısı çekti ? Bir kaçı dışında elle tutulacak bir şey yok. Bu yüzden biraz mantıklı düşününce bu para kazanamazsan öleceğin düşüncesi ile yönlendirilmiş bir sistemin çarklarından birisi olmadan da hayatımızı sürdürebileceğimizi fark ederiz. Hayallerimiz nerede kaldı ? Bu kadar kolay vazgeçmek için iç geçirmek için mi yastığa başımızı koyduğumuzda düşündük hayallerimizi yıllarca? Sırf para kazanmak uğruna kendi hayallerinizi mi bırakacaksınız? Keşke para denilen şey icat edilmeseydi de insanlar elindekilere, karşılarındakine verdikleri değer değişmeseydi.

Bir diğer dayatılan şey de: Evlilik.
Tamam bak hepinizi anlıyorum. Hayata bir şey bırakmak isminizi devam ettirmek, unutulmamak istiyorsunuz. Şimdi şöyle düşünelim. Babamın ismini biliyorum, onun babasınında. Peki onun babası ? Kimdi ? Hayatta ki tek başarısı bir çocuk dünyaya getirmiş olması mı ? Şimdi diceksiniz onlar çocuk dünyaya getirmeselerdi sen olmazdın. Tamam, kabul ediyorum. Peki, neden doğmayı isteyeyim ki ? Aranızda doğmak isteyerek doğmuş birisi var mı ? Veya doğmamış olanlar doğmak istiyor mudur? Ne güzel dünyada değilsin mutlu olmamız gerekirdi. Ne işimiz var burada bizim. Çok önemli bir işimiz varmış gibi doğduk.
İsmimiz unutulmasın istiyorsak çocuk yapmayı bırakıp biraz kalıcı eserler bırakmalıyız. Mesela, Kaşgarlı Mahmut. Bak ismini hala biliyoruz, neler yaptığını nasıl birisi olduğunu biliyoruz. Neden ? Çünkü kitap yazmış. Mesela, Fatih Sultan Mehmet. İsmini biliyoruz, neleri sevdiğini biliyoruz, neler yapmış, neler düşünmüş biliyoruz. Neden ? Çünkü İstanbul’u fetih etmiş.
Bu yüzden birisiyle evlenmek için çabalamayı biraz daha kalıcı şeylere yöneltirsek hem ismimiz unutulmaz, hem de insanlara katkımız olur belki. Çocuğumuz kötü biri olursa o zaman ne olacak? Mesela, Hitlerin annesi onu doğurmak ister miydi yapacaklarını bilseydi ? Birde böyle düşünün.

İnsanlıkla alakamız kalmamış zaten. Bari insan olmadığımızı fark edin. Üremek, para kazanmak falan böyle şeyleri yaparak insan olmuyoruz. Düşünerek insan oluyoruz. Yoksa insanları düşünen canlı diye tanımlanmasının ne anlamı var. Düşündüğünü düşünen insanlar sürüleriyle boğuşuyoruz.
Biraz yarın ne yapacağım, iş nasıl gidecek, yolda trafik nasıl olur, hava sıcak mı soğuk mu diye düşünmeyin artık. Ne bileyim hayatı düşünün biraz. Neler yaptım neler yapmalıyım diye düşünün. İyi bir insan mıyım diye dürüstçe düşünün. Fark ettikleriniz de “fark” olarak kalmasın. Ya onları değiştirin, ya da onların içinde olmayın.
Bana diyebilirsiniz, senin söylediklerini neden önemseyelim. Sen kimsin? Ben hiç kimseyim. Beni dinlemek zorunda değilsiniz. Hiç bir şey de bilmiyorum. Sadece bildiğim emin olduğum bir şey var ki bizler insan değiliz. Bunu fark ettim. Hep şikayet ediyormuşum gibi ama en azından bu sistemin içinde olmak istemiyorum.
Hepinize iyi günler. Tabi, kime göre iyi ?


B.Böceci

9 Haziran 2016 Perşembe

Acaba ölmeli miyim?


Her zaman ki gibi kafam karışık. Aslında tüm mevsimleri severim. Ama ilkbaharı diğerlerinden daha az seviyorum. Hatta nefret ediyor olabilirim. İlkbahar geldi havalar ısınmaya başladı diye insanlar artık sokaklarda gezmeye başlıyor. İnsanlara alışkın değilim. Bu yüzden gündüzleri kendimi gecelere göre daha fazla evde tutmaya çalışıyorum. Ben sokağa çıktığımda herkes çekilsin köşesine biraz özgür olmak istiyorum. Yıldızları görmek istiyorum sessizce sadece yıldızları görmek ve seslerini duyabilecek kadar ıssız bir yerde olmak istiyorum.
Ne kadar imreniyorum bir bilseniz etrafımdakilere, bir o kadarda nefret ediyorum. Bir düzen içinde sıradan bir yaşam sürüyorlar. Gezegenlerin keyfi ne kadar güzel. Yörüngesinde dolanıp duruyor. Ben ne yapıyorum? Dışarıdan baksanız sıradan şeyler bile yapmıyor diye düşünürsünüz. İçimde ne fırtınalar kopuyor, ne düşüncelere dalıyorum nelerle boğuşuyorum her saniye bilmiyorsunuz. Bu yüzden sıradan bile olmayan şeyler yaptığımı düşünürsünüz.
Vazgeçtim artık. Şu hayattan istediğim bir şey var. Bana yazmak ve okumak için zaman versin başka bir şey istemem. Başka bir amacım yok, isteğim hiç yok. Mesela kandillerde cumalarda falan normal zamanda yapmamanıza rağmen namaz kılarda dua edersiniz ya? Geçenlerde kandil geçti, elimden geldiği kadar kılmaya çalıştığım için namazları o kadar garipsemedim. Ama sonuçta kandil. Bütün insanlar dua ediyor yaradanına. Ben ellerimi açıp uzun uzun bekledim. Hiçbir şey söylemedim, hiçbir şey isteyemedim. Neden mi? Çünkü; bir isteğim yok. Cennete gitmek için mi dua edeyim? Tövbe mi edeyim? Evet bunları yapmam gerekiyordu. Ama yapamadım. İlk önce hak etmeliydim. İlk önce çabalamalıydım. Yaptıklarımdan pişmanım ama korkuyorum. Şuan düşüncelerim belki pişman olduğum yönünde, ileride bir gün tekrar aynı şeyleri yapmayacağım ne malum? Mahcup olmak istemiyorum, bundan korkuyorum. Şu koskoca evrende ben neyim? Hiçbir değerim yok. Daha kendime bile güvenim yok. Bence ölmeliyim artık. Hem de ne zaman biliyor musun? Hemen bu sabah. Ezan okunur okunmaz ölmeliyim. Son kez duyayım, o sabah ezanının huzurunu bir kez daha yaşayıp ölmeliyim. Son kez şükretmeliyim. Her gece yaptığım gibi şükretmeliyim. Ve pişman olmalıyım, bu güne kadar yaptığım bunca gereksiz şeyler için. Sonra da ölmeliyim.

Birçok kez ölmeyi isteyecek kadar acı çektim. Kalbimi defalarca yıktılar. İnsanların acımasız olduğunu her defasında daha da acı şekilde öğrettiler bana, yaşatarak. Gözlerinin içine bakıp mutlu olduğun kişinin aslında bütün her şeyi yalanları üzerine kurduğunu görünce yıkılır insan. Her terk eden insanın nasıl pisliğe bulandığını öğrenince vazgeçer insan.
Neden mi?
Çünkü artık kendisinde problem olduğunu düşünür. Bunu düşünmezse ahmaktır. Hasta falan değildir bunu düşünen, basbayağı zeki birisidir. Her terk eden insan nefret ettiğin ne kadar şey varsa onların içine koştuğunu görünce vazgeçmezse insanlardan en büyük ahmaktır. Düşünür insan. Düşündüm ben. Anlıyor musun? Her terk edilişimin arkasından o insanlar sevmediğim ne kadar şey varsa onlarla yatıp kalktıklarını, onlara taptıklarını görünce sorunun ben olduğunu anladım. Bütün problemler bütün suçlar benimdi. Eğer daha iyi bir insan olabilseydim, eğer daha da fazla sevseydim, hissettirseydim,  eğer daha fazla konuşsaydım, anlatsaydım hayatı onlara belki anlayabilirlerdi. Belki bütün bu kadar saçmalık kol gezmezdi etraflarında. Ama yapmadım. Çünkü biliyordum, öğrenmiştim. İnsan ne kadar şeyini birisiyle paylaşırsa o kadar güçsüzleşir ona karşı. O insan hiçbir zaman anlamayacak çünkü. Onun da yaşaması gerekiyor, onun da öğrenmesi gerekiyor her şeyi. İlk terk edilişimin arkasından ölseydim. Belki o zaman anlayabilirlerdi.
Eğer daha kötü bir insan olsaydım?
Olamazdım. Ben her zaman başı yerde yürüyen bir insanım. Neden biliyor musun? Benden daha küçük olan canlıları öldürmenin vicdan acısını çekmek istemiyorum. Annem öğretmişti. “Karıncaları ezme, onları da Allah yarattı. Sonra hesabını sorulur bunların canının.” Diye. Küçüktüm, bilmiyordum, anlamıyordum ama inandım. Hala da inanıyorum. Çünkü ölünce tekrar dirileceğimize inanıyorum. Bunun dinlerle falan hiç ilgisi yok. Bu kadar kötülük yapan insanın cezasızca ölüp gitmelerinin bir açıklamasını bana inandıramazsın.
Evet, inanıyorum. Sizin dinlere bağladığınız bunca dogmatikliğe karşıyım. Ben gerçek Müslümanlığın, gerçek İslamın bu etrafımdaki içi dışı bomboş olan insanların yaşadığı bir din olduğuna inanmıyorum. Siz anlayamamışsınız. Siz bir tanrının varlığını sorgulayamayacak kadar korkaksınız. Çünkü size öğretenler kendi rantları için sizin düşünmenizi engellediler. Kur’an’ı mezarlıklarda namazlarda okunacak bir kitap olduğuna sizi inandırdılar. Ve ben sizin bu dogmatik sorgulamayan düşünmeyen din anlayışınıza karşı çıkıyorum. Ve hala müslümanım, hala İslam yolunda yürüyorum. Ölünce de beni yaratan Allah’ın huzurunda hepinizle hesaplaşacağım.

Evet, ölmeliydim. Artık vazgeçtim. İnsanlardan bıktım. Çünkü artık o boş sokaklarda yürüyüp yıldızları dinlemeye çalışamıyorum. Çok fazla kirlettiniz Dünya’yı. Sizinle yaşamamak için ölmeliyim artık. Belki ilk terk edilişimde belki de son sabah ezanından sonra.