21 Eylül 2018 Cuma

Düşünüyor ve Hüzünleniyorum


Hüzün sarıyor etrafımı günden güne. Hiç enerjim yokmuş gibi nefes alıp veriyorum. Bazı insanlar görüyorum. Konuşmak istesem dahi içimde sözcükler sıralarına girmiyor. Umursamaz bir tavır takındığımı sanıyorum. Halbuki hiçbir şey yapmıyorum. Günden güne sönükleşiyor, kendimi örseliyorum. Bir çivi oluyorum bir de çekiç kendi kendimi betona gömüyorum. Farkındayım aslında dışlanmıyor, kendimi dışlıyorum. Müziğin sesi kulaklığıma az geldiğini dert ediniyorum. Uykudan uyanmak da içimden gelmiyor. Dedim zaten hüzün sarıyor etrafımı. Hüzün bir sonbaharda umut ettiklerinizi götürmekten başka hiçbir şey yapmıyor.

Hayatta birçok şeyden ders çıkartıyorum ama yine de nedense bir adım ileriye gidemiyorum. Galiba üşengeçlik denilen durum karakterime kadar işlemiş. Hayatımı her gün baştan aynı şekilde kurguluyorum, ancak dediğim gibi hiçbir adım atmıyorum. Gerçekleştirmeyeceksem neden sürekli kendimi yoruyorum? Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum. Hüzün sarıyor etrafımı yine ümitsizleşiyorum, yine üşengeçleşiyorum.

Bir sigara yakıyorum. Hava soğuk, pencerelerim kapalı, duman odamı dolduruyor. Bilgisayarın ışığında dumanlar dans ediyor görebiliyorum. İçime zehir ve huzur aynı anda doluyor. Hissizleşiyorum, daha doğrusu ne hissedeceğimi bilemiyorum. Her yanan sigarada ölüme yaklaştığımı düşünüyorum ama içmesem de öleceğim aklıma geliyor ve umursamıyorum. Hastalanıyorum, umursamıyorum. Yalnız kalıyorum, umursamıyorum. Yalnız kalamıyorum, umursuyorum. Yalnız kalamamak acı veriyor. Çünkü yalnız kalamadığımda biliyorum ki yine bir şeyler ters gidecek. Yine kendimi gereksiz yere kıracağım.

Düşünüyorum ve hüzünleniyorum..


10 Eylül 2018 Pazartesi

Problemlerimiz: Şekilcilik


Merhaba,
Neredeyse 4-5 aydır problemlerimiz başlığına uygun bir yazı yazmadığımı fark ettim. Bunu fark ettim çünkü içimde bir şeyler dolmaya başladı. Artık taşıyamayacak noktaya geldim. Bunu artık bardağın taşmaya başlayacağını anladığımda ve kendimi çok yorgun hissetmeye başladığımda anladım. Bunlar aslında giriş için havadan sudan muhabbet için yazılan satırlardı. Tekrar merhaba

Bu yazımdaki konumuz şekilcilik. Biz nedense artık bir şeyin ne anlam taşıdığı veya neler anlattığıyla değil, şeklinin bize hoş gelip gelmemesiyle ilgilenir olduk. Kapağını beğenmediğimiz kitabı okumaya çaba bile harcamıyoruz. –Zaten kitap okuduğumuz da söylenemez.- Bizimle konuşan birisinin bize karşı dürüstlüğünü, samimiyetini ve anlattıklarının ne olduğunu değil, o kişinin güzelliği/yakışıklılığına bakarak değerlendirme yapıyoruz. Ama anlatacağım böyle bir şey değil. Bilindiği üzere milliyetçi denilebilecek türde bir fikir yapım var. Böyle olunca da gözümün önünde hep bu tipte insanlar oluyor. İşte böyle bir ortamda da bu kişileri gözlemleme şansım oluyor. Artık insanların milliyetçiliğine ve ona ne derece hizmet ettiğine bakmaz olmuşuz. Mesela, birisi çıkıp bozkurt yapıp bir sürü fotoğraf çekilip bunları paylaşır. Bir anda muhteşem derecede milliyetçi bir insan olur. Tabi gördüğü ilgiden dolayı milliyetçi pozunu bozmadan bu şekilde devam eder. Bir başkası ise, çevresindekilere milliyetçiliğin aslında ne kadar önemli olduğunu ve milliyetçiliğin ne olduğunu anlatarak davasına insan kazandırmaya çalışır. Eksik gördüğü noktaları tamamlamaya, aşırılık görünen şeyleri azaltmak için çaba gösterir. Bu şekilde toplumun milliyetçiliğe ön yargı ile yaklaşmamasını sağlamaya çalışır. Bu iki insanı birisine sorduğunuzda “hangisi milliyetçidir?/hangisi daha milliyetçidir?” diye alacağınız cevap “bozkurtlu” fotoğraflarını paylaşan kişinin daha milliyetçi olduğu yönünde olur çoğu zaman. Biraz kendinize baktığınızda zaten bunu benim anlatmama gerek duymadığınızı bile göreceksinizdir. Bozkurt yapmış biri genelde küçük çocuk, kadın, güvenlik güçlerinden birisi veya siyasi lider olduğunda hemen onu poh pohlayıp “işte be Türk dediğin böyle olur” laflarını dizmeye koyulursunuz. Ama bu uğurda mücadele eden ve fikir olarak bunu yaymaya çalışan birisini gördüğünüzde ilgilenmezsiniz bile. Çünkü dışarıdan şekil daha önemlidir. Keşke bir bozkurtlu fotoğrafla milliyetçi olunsa da bu kadar çaba göstermeye gerek kalmasa diye geçiriyorum böyle zamanlarda. Keşke…

Şekilcilik öyle bir boyuta geldi ki görüyorsanız zaten mideniz bulanıyordur bu durumdan dolayı. Televizyonlar, sosyal medya hepten zıvanadan çıktı ama şöyle bir örnek göstereyim. Ameliyatlarla veya doğal olarak herkesin beğeneceği bir şekle gelmiş kadın çok basit şeyler yapıyor olsa bile herkesin ilgisini çeker. Ancak ortalama bir güzelliğe sahip bir kadın düşüncelerden, bilgi gerektiren şeylerden veya sorunlara çözüm üretmeye çalışıyorsa bu kadını dinleyen çok az insan olur. Durum böyle olunca da kadınlar da artık böyle şeylerle pek ilgilenmemeye veya fazla bir umuda kapılmamaya başlıyor. Çünkü toplumun dikkat ettiği şey şekilcilik, yani dışarıdan nasıl göründüğünün önemli olduğudur. Bu yüzden zaten başta bilim olmak üzere çoğu alanda erkekler daha çoğunluktadır. Çünkü her kadının “güzel olmak” dışındaki konular ilgisini çekmiyor.
Erkeklerde ise ya çok başarılı olacaksın ya çok iyi bir dış görünüşün olacak ya da çok iyi bir kazancın olacak. Bunlardan ikisi de şekilcilik ile ilgili bir şey aslında.  İyi bir dış görünüş zaten direkt olarak şekilci bir bakış açısından kaynaklanıyor. Çok iyi bir kazancın olacak kısmı da şekilcilik ile alakalıdır. Kazancını nasıl elde ettiğinin önemi yoktur çoğu zaman. Önemli olan kazandığını nasıl harcadığındır. Ne kadar iyi gösteriş yaptığındır. Başarı da kimin dikkatini çeker? Ne kadar başarılı olduğunuzun önemi çok yoktur toplumun gözünde. Önemli olan bunu ne kadar pazarlayabildiğinizdir.

Ne kadar başarılı, bilgili olduğunuzun çok önemi yok artık. Önemli olarak dışarıdan hangi şekilde gözüküyorsunuz. İşte durum böyle olunca da insanlar bir noktadan sonra ne kadar başarılı olduğumun önemi yoksa neden çabalıyorum noktasına gelecektir. Bu noktaya geldiklerinde ise toplum her alanda ilerlemeyi bırakıp tamamen “tüketici” olacaktır. Sonrası da hepinizin bildiği gibi…


7 Eylül 2018 Cuma

Gönderilememiş Mektuplar - 1


Öncelikle merhaba,

Seni, yüreğimi dolduran bütün duyguları ve sevgiyi birleştirdiğim mucizevi ve saygın bir aşk ile sevdikten sonra hala ufak tefek ilgi zerrelerine, yalancılık ve çıkar içindeki azgınlığa bürünmüş yapmacıklıklara kanmanı hala anlayamıyorum. Galiba bu senin benim bu kuvvetçe her şeyi yıkıp geçirebilecek ilgime maruz kalmandan ya da benim seni hiç sevmemiş olmamdan hatta bu güne kadar hiç sevilmediğini düşünmenden kaynaklanıyordur diye umuyorum. Bir düşüncem daha var ki bu en aşağılık varlık sıfatını taşıyanların bile kaldıramayacağı ağırlıkta ve alçaklıkta olup vicdanı ve ahlaki değerleri bulunan her kimsenin buna göğüs geremeyeceği kadar ağır bir alçaklıktır. Yer çekimine bile gerek duymadan cehennemin yedi kat altına batmana sebep olacak bu nedenden dolayı umarım bu şekilde davranmıyorsundur. Az önce bahsettiğim gibi bir aşk beslediğim -beslediğim diyorum çünkü aşk hiçbir zaman bitmeyen bir olgudur- birisinin hayatı ölene kadar beni ilgilendirip kaygılandırır. Mutlu olmanı canı gönülden istiyorum. Ancak düşüncelerimi oluşturan tavırlarından dolayı da bunu başaramadığını, kendini yalancı zevklere kaptırdığını görerek kaygılanıyorum. Hayatına bir düzen vereceğin günü görmeyi dört gözle bekliyorum. 

Bülent Böceci


1 Eylül 2018 Cumartesi

Sevemezdim


Sevemem.
Sevemem ve anlatamam şiirlerde.
Gün rengini güneşin batışı sandım-dı
Ta ki resmin karşımda sabahlayıncaya dek.
Sevemezdim.
Hilal kaşların mı bayraktaydı ey yar?
Böyle tanıdık gelmezdi bu silah yoksa…

Birçok büyü öğrenmişliğim vardı,
Haramdı.
Sen hangi dinde helal kılınabilirdin?
Sevemezdim ve severdim.

Beni tanırsın dimi?
En çok sen tanısan da beni
Bu gönül kırgınlığımı
Bu dipsiz boşluğu görüp taşırmazdın.
Bilmezdin.

Faili bırak zanlı bile olmamalıydık
Bu tiyatroda.
Sevmemeliydim.
Evet, seni sevmemeliydim!
Sevemezdim de
Güneş benim için hep batıdan doğuyor gecelerde.
Her gündüz kıyamete uyuyorum ve uyandığımda
Uyandığımda düşüyorsun dallarımdan.
Ama yine de solmuyor bu uğursuz soyum.

Hep bilmezdim,
Bu kez biliyorum.

Şimdi diyecekler:
“Ey adam sandığımız maskara,
Ey bu tiyatrodaki en büyük zanlı!
Bu ne acemilik…”

Bir avuç çekirdek
Bir kaldırım
Bir sokak lambası
Bir ağaç
Bir ben(!)
Hayır, hayır yine olmasın!
Lütfen.

Sıradan kelimelere,
Garip imgelemeler yapmak mı?
Evet, hayır!
Hangi dizede var oldumdu?
“Nereden çıktım da düşüşü olsun”
Bu basamaklar yukarıya değil,
Geriye
Geriye
En sona adım adım.

Ve yine ayrılarak çizginizden
Bağıracağım süslü caddelerinizde:
“Bu çağdaki en alçak dürüstlüğümü size yedirmeyeceğim!”
Çünkü:
Sevemezdim, sevmemeliydim
Ama hep sev…