27 Şubat 2017 Pazartesi

Sevdalıyım

Umut etmek geride kaldı
Sanmayın, bitti.
Çekilirken deniz kabardı dalga
Unutmadım hatırlarını,
Dün sevdim bu gün de ümit ettim.
Gelmemen için dizildi engeller dört bir yana
Ne zoru var insanların aşkla!

Sevdalıyım,
Uçan kuş, yüzen balık, çalışkan karınca.
Gözlerinin renginde göründü toprak.
Bir de kan, bir kan dolaşır Dünyada!

Artık eylemek gerekir hayali
Senin düşüncen, bu soyda dirildi.
Gerçek olacak çocuğun şarkısı
Durma!

Elbet gelecek, bizimle gelecek.

23 Şubat 2017 Perşembe

Onur ve Cesaret

Onurlu yaşamadan onurlu olunmaz, onurlu ölünmez.

Öyle bir onurun olmalı bu dünyada, yenilirken kazanmalısın savaşlarını. Küçük görünürken büyümelisin onurun ile. Kazanmalısın onu, o sana Tanrıdan bir hediye olarak gelmeyecek. Çaba göstermelisin, hak etmelisin ki üzerinde kefen gibi göstermelik durmasın. Vur anlına herkesin, onurunu, onursuzluğu. Korkak olmak ne hazin şey! Cesur olmalısın ama bir o kadar merhametli. Onur denilen şey her mücadeleye atlamak değil ne zaman atlamayacağını bilmektir. Cesaret herkesi yenmek değil, herkesi affedebilmektir. Hani derler ya: Güçlü kimse insanları güreşte yenen değil, belki hiddet anında kendini zapt eden, iradesine sahip olan kimsedir. İşte bakış açımız bu olmalı bizim. Gücümüzü durdurabildiğimiz kadar güçlüyüzdür. Bir o kadar cesuruzdur. Bir o kadar da onurluyuzdur.


Kini yenmek en büyük erdemdir. Kin tutmamak en büyük onurdur ve güvendir. Geçmişte yaşananları unutmuyoruz, geçmişte olanlardan ders alıyoruz ve bir daha geçmişi yaşamamak uğrunda kinimizi cesur bir şekilde içimizde tutabildiğimizden onurluyuz bence. Her şeyin intikamını biz alacaksak diğer tarafa inanmamız mantığı kalmazdı. Biz affetmeliyiz ki Allah hesabını en güzel şekilde sormalı. Ayrışmamalıyız, kinlenmemeliyiz, duruşumuzu ve onurumuzu korumalıyız. 
Cesur olmalıyız, kaybettiklerimizin bir gün hesabı sorulacaktır.

22 Şubat 2017 Çarşamba

Dilim Türkçe, Acılarım Türkçe

Acılardan bahsedip duruyorum, ölümden, yitip gitmekten. Bunu aslında istemsizce yapıyorum.
Türkçem, benim dilim. Bu dil sayesinde, bu dili konuştuğum, bu dili bildiğim kadarıyla düşünüp hissediyorum. Öyle bir acı yatıyor ki içinde, hissetmeyenler anlayamıyor.
Çin esaretinde, Bizans sınırında, Rusların dibinde, alçak Batıya karşı, işgaller altında, zulümlerde, horlanmalarda, yok sayılmalarda, kurutulmaya çalışılırken soyu ve tuzakların içindeyken yüce Türk bu dili konuşuyordu. Nasıl olsun da acıların dili olmasın Türkçe? Her kelimesinde, her yazılan şiirinde bir acıya nasıl rastlamayalım?
Her sözcükte bir acı var bir de umudu var Türkçenin. Çin esaretinde yok olmamak uğrunda özgürlük için çabalarken, ayaklanırken bu dili konuşuyordu o yüce Türk, bu dili konuşarak koştu uçmağa Kürşadlar, bu dili konuşurken özgür kaldı Bilge Kağan ile bu Türk!
O büyük Bizans ordusu karşısında askerlerine bu dil ile seslendi Alparslan. Bu dil ile konuşurken şehit oldu o kutlu ordunun askerleri.
Bu dil sayesinde Türk, Türk oldu. Türkçe bu Türk sayesinde oldu. Yanında düşen kardeşinin, çocuğunun, özlediği eşinin acılarını işledi her akınında bu dile. Sadece Türk olduğunu hissedenler, Türkü sevenler konuşurken hissediyor.
Neyi mi hissediyor?  Tarihteki yaşanılan her şeyi işlemişiz biz dilimize. Tarihimizi yazmasak bile konuştukça geçmişimizi anlıyoruz. Bir sevda uğrunda, bir kut uğrunda, adaletimiz ve özgürlüğümüz uğrunda yaşadığımız her günün umudunu ve geçmişte yitirdiklerimizi konuştukça hissediyoruz.

Önemli olan dile sahip olmak, ona sahip olduğumuz kadar varız bu Dünyada. O olmazsa bizde yokuz.

18 Şubat 2017 Cumartesi

Evrim ve Teizm üzerine düşünceler

Ne kadar acı olursa olsun ben gerçeğe inanıyorum. Gerçek ne? Bilmiyorum.
Evrim, çağımızın hastalığıdır. Evrime inananların çoğu şeyi reddetmesi gerektiği düşüncesi ne acıdır. Büyük bir tartışma konusu bulan ateistler ve bir dine inananlar bir savaş alanına çevirmese ortalığı zaten herkes garipserdi. Bir kez de orta yol bulun, birbirinizi eleştirerek yanlışlarınızı ve yanılabiliyor olabileceğinizi düşünseniz ne olur?
Bu konuyu yeni fark etmiş çoğu yeni yetme, bilimden az biraz bir şeyler öğrendiğini sanmış insanlar görünce işte diyorum şimdi geçen zamanımıza yazık olacak. Aynı şey fazla bir din bilgisi olmayan ama her şeyi biliyormuş havasında konuşan insanlar için de geçerli. Öyle bilimden teolojiden pek bir şey anladığımı söyleyemem. İki taraftan birisine katılmak istemediğimden de pek anlamaya çalışmıyorum. Mesela teist birisini ele alalım, hiç düşünmüyor musun? Bunca din var bunca din içinde farklı görüşler var tartışmalar var. Yanılma payını, Allah’ın dinini yanlış anlayabiliyor olabileceğini hiç mi düşünmüyorsun? Sende inanıyorsun bende inanıyorum, inandığımız değerlere yanlış inanıyor olabileceğimiz veya yanlış anlıyor olabileceğimiz gerçeği bana mı bu kadar yalın geliyor yoksa sen gerçekten de bilgin misin? Peki sen ateist olan, evrimin dinlerin her olgusunu yıktığını düşünen güzel kardeşim. Hiç düşünebiliyor musun? Evrim teorisi ispatlansın veya ispatlanmasın bir şey fark etmez. Zaten doğru olan din eğer evrim gerçekten var ise onunla çatışmaz. Mesela İslam’ı ele alalım, Kur’an’ı biraz okuduğum ve fikir sahibi olduğum ve en son gönderilen kitap olduğu için bunu seçtim. Belirtildiği gibi toprak, su ve etten yaratılmadan belli noktalarıyla değinilmiştir. Yani insanın yaratılışının üç aşamasından bahseder. Bu üç aşama eğer evrim gerçekten doğruysa bununla çelişmemesi gerekir, kanıtlaması gerekmez. Kanıtlıyor olsaydı ve evrim gerçekten var olduğu ortaya çıktığı durumda inanmayan hiç kimsenin kalmaması durumu ortaya çıkardı. O zamanda bir sınavda olmamızın bir manası kalmazdı. Neyse, bu üç aşamaya genelde evrimcilerden hep itiraz geliyor. Niye yapıyorsunuz bunu? Konuya elimizde üç ipuçu var bunları dikkate de alabiliriz diye bakabilirsiniz. Ya da bu üç aşama da olabilir, bu aşamalarda evrimle gerçekleşmiş olabilir de diyebilirsiniz. Mesela şöyle bir şey olmuş olamaz mı? İlk insan Hz. Adem ve Havva olduğunu elimizdeki kaynaktan öğrendik. Evrim devam ederken artık insan aşamasına gelindiğinde Allah direkt olarak insan neslini yaratmış olamaz mı? Sonuçta tüm aşamaları tespit edemedik henüz. Ya da insan diyebileceğimiz evrim aşamasına gelindiğinde artık onlara akıl denen olguyu aktararak onların gerçek bir “insan” olmasını sağlamış olamaz mı? Ya da şöyle bir yorum da yapabilirim, Hz.Adem ilk peygamberdir, ilk halifedir derim ve bütün problem ortadan kalkabilir ama bu son yorumu aklımdaki diğer yorumlara nazaran bazen haklı bazen haksız buluyorum. Her iki grup için de şunu unutmamasını rica ediyorum. (Ateist ve teistler için) Yoktan var edilme durumu evrim ve Allah’ın dini arasında bir çelişki oluşturmaz. Evrime göre hiçlikten bir şey çıkmaz. Yani bir başlangıç olması gerekir buna Büyük Patlama deniyor şimdilik belki ileri de başka bir şey daha bulunur. Bulunsa da bence fark etmez.(Bu arada her bilinmeyen sınırına gelindiğinde bundan sonrası Tanrı’dır düşüncesine de hiç katılmıyorum.) Zaten bir şey yoktan var edilme durumu tam olarak olmuyor. Nasıl? Her şey Allah’ın kudreti ve bünyesi içinde olduğunu düşündüğümüzde, yaratılmamızın bir başlangıcı olarak Allah’ı kabul edebiliriz, çünkü ezeli ve ebedidir. Bu söylediğim İslam’a da tam anlamıyla ters düşmeyebilir, bakış açınıza göre değişir bu durum tabi. Bizim bilgimiz sınırında Allah’ı tam anlamıyla bu yaşamda kavrayamayacağımız için elbette bir yoktan var edilmişiz gibi bize görünecektir. Ama ayette belirtildiği gibi bize canı veren de evreni yaratan da Allah’dır.

Söylemek istediğim galiba ana hatlarıyla anlaşılmıştır. Bu yazıyı daha sayfalarca uzatabiliriz. Kısaca şunu söylüyorum. Birbirinizle çatışmak yerine birbirinizi anlamaya ve kendinizin yanılma payını göz ardı etmemenizi isterdim. Hiç kimse allame-i cihan değil. Hiç kimse kusursuz değil. Her doğrunun içinde bir yanlış her yanlışın içinde bir doğru olması gayet doğaldır. Doğru ve yanlış kavramları sert çizgileri olan birer olgu değildir. Karşıt görüşü bitirmeye çalışmak yerine düzeltmeye çalıştığımız takdirde doğru olgusuna daha yaklaşabiliriz. Hatam olduysa affedin. Bende acizane bir insanım sonuçta.