Hangi
yazımın sonuncu olacağını bilmeden yaşamam çok acı bence. Son nefesimin hangisi
olduğunu merak etmiyorum da son yazdığım yazı hangisi olacak onu merak
ediyorum. Acaba anlatmayı düşünüp de anlatmadığım bir şeyler kalacak mı? Yoksa
zaten bitmiş tükenmiş bir haldeyken mi sonum gelecek?
Her
şeyin sonlardan ve başlangıçlardan ibaret olması beni mutlu ediyor. Neden
bilmiyorum ama tam bitti diyoruz, sonra bir bakıyoruz yeni bir şeyler peşinde
koşmaya başlamışız. Yeni maceralara sürüklenip gidiyoruz. Tabi bu maceralar bir
önceki maceramızdan izler de taşıyor. Cennetten kovulduğumuzda sandık ki her
şey bitti. Sonra su olduk, toprak olduk, dokuz ay anamızın rahminde kaldık,
hayata geldik, hayatta bin bir türlü şey yaşadık ve öleceğiz. Sonra yeniden bir
başlangıç… Hep bir şeyler bitiyor, yenisi başlıyor. Var olmanın mükemmelliğini
iliklerimize kadar yaşıyoruz veya ben yaşıyorum en azından. Derler ya bizim
büyükler, kalp gözün açıldı mı görmeden duramazsın diye görmenin huzurunu
yaşıyor gibiyim adeta. Tamam, bir şeyleri değiştiremeyeceğini bilmek belki
insanın hayat enerjisini alıp götürüyor ancak en azından değişmeyecek şeylerin
de farkında olduğunu görmek bence güzel erdem. Sokrates’e Tanrı demiş, sen en
bilge insansın diye Sokrates düşünmüş düşünmüş neden en bilge olan benim acaba
diyerek. Şu meşhur sonuca varmış: “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir. En
azından bilmediğimin farkındayım, bu yüzden en bilge olabilirim.” Önceden
anlatmıştım, farkındalık belki bir şey değiştirmez etrafınızda ama en azından
farklı olursunuz, farkında olursunuz. Sokrates’e bilgeliği getiren farkındalık
bana da içinde ümit olmayan bir huzur verdi.
Tasavvufu
falan sevmem, felsefesinin çoğunu saçmalık bulurum da benim de bir gönül gözüm
falan mı açıldı anlayamadım. Böyle bir nur indi yüreğime resmen. Geçmişteki
Bülent görse şimdiki halimi hadi oradan ne hale gelmişim, çökmüşüm diye ağlar
bence. Ama şşş geçmişteki Bülent sana diyorum, hayat insana en büyük dersleri
veriyor ve bunun farkına varmak bile bir mucize aslında. Giriş yapmışken
söyleyeyim niye felsefesinin çoğunu saçmalık bulduğumu. Şimdi bu güzelim ağabeylerimiz
mistik mistik Allah’a/pek emin değilim başka bir şeye inanıyorlarsa ona
ulaşmayı amaçlıyorlar böyle gönülden bağlanıyoruz falan diyorlar ya işte ben
buna iyi kötü tamamım. Ama şimdi yok bizim kerametimiz var, Allah bize
bildiriyor biz bundan böyle böyle yapıyoruz falan diye laflarına ayar oluyorum.
Bak güzel ağabeyim, Allah sana bir şey bildiriyorsa sen otomatikman peygamber
oluyorsun bunu fark et artık. Hem Kur’an’a inanacaksın, hem Peygamberimizin
(s.a.v) son peygamber olduğuna inanacaksın, sonra da diyeceksin ki Allah bana
bildirdi ben ondan böyle dedim, böyle yaptım. Bir de artık peygamber
gelmeyeceğinin farkında olduğundan işte biz de “Allah dostuyuz, evliyayız,
ermişiz, kamili mürşidiz” gibi kafandan kavram uyduracaksın benim eşimi dostumu
kandırmaya çalışacaksın ben de buna susacağım öyle mi? Yok öyle yağma. Bak
güzel ağabeyciklerim sizin kendiniz ve eserleriniz için kullandığınız bütün
terimleri, argümanları ve çoğu şeyleri Allah bizzat kendi kelamında hep
eleştirmiştir. Bir kere bile övmemiş sizin terimlerinizi hatta bunu ima dahi
etmemiş. Ayrıca bi size mi Allah bunları bildiriyor? Ben gücenirim arkadaş
böyle iş olursa açık söyleyeyim. Ben de iyi kötü çile çektim, öldüm de uyandım,
ben de geçtim sizin basamakları. Üstüne üstlük ben bunları bilinçli olarak da
yapmadım, kaderimde böyle varmış. Sizin çilecilik adına yaptığınız şeyleri
bizzat hayat bana yaşattı. Nefis mertebelerinizi falan ben farkında olmadan
çıkıp iniyormuşum sonradan fark ettim. Ama hiç siz benim “Allah bana bildirdi,
benim söylediklerim hep ondan geliyor, ben onda yok olup kendimi buldum” falan
dediğimi duydunuz mu? Neyse bunu daha çok uzun anlatırım size sonra.
“Bunlaa
derin mevzulaaa yavruuum fazla düşünmeeeen gafayı yirsiniz” ehehehehe.
Tabi
bunlar hep işin dalgası. Ben kendim uğraş arıyordum ondan oturup yazıyorum.
Yoksa herkes kendi bacağından asılır bu hayatta. Birbirimize iyi kötü destek
olmaya çalışıyoruz. Ancak bu bizim hakikati değiştiremeyeceğimiz gerçeğini
değiştirmiyor. Ama hakikat değişmeyecek diye de çabalamadan hakikate pes etmek
de biraz tembellik. Tembellik de ne bileyim biraz boş iş. Arada böyle tembellik
ediyorum, sonra diyorum ki harbiden tembel olmak zor iş ben en iyisi çabalamaya
devam edeyim. Zor iş çünkü beklerken canım sıkılıyor.
Şimdi
aklıma geldi de ben ne kadar değişik ortamlar görerek büyümüşüm. Çok iyi oldu
çok da güzel oldu bence. Ama bunu sonra anlatacağım. Tabi o zaman kadar son
yazımı arkamda bırakıp yeni bir maceraya başlamamışsam. Son yazıma kadar
görüşürüz inşallah. Allah hepinize sağlık versin, Tengrim de sizi kutsasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder