30 Mayıs 2016 Pazartesi

Problemlerimiz: Kendini beğenmişlik ve Aşağılık duygusu

 Merhaba nasılsın iyi misin ? İyisindir umarım.
Önceki yazımı yazarken ucundan değindiğimi fark ettiğim bir şeyi güzelce anlatıyım şimdi sana.

Öncelikle;
Şu hayatta nefret ettiğim şeylerin başında gelen şeyler bunlar aslında. Birisi, birinin kendi bildiğini doğru diye bana dayatmak istemesi. Diğeri ise bir insanın benden daha üstün olması onun yargılanamaması ve benim söylediğim şeyin önemsenmemesidir. Hem beni hem de söylediğim şeyi yerin dibine neden sokuyorsun arkadaşım ? Manyak mısınız ?
Bak güzel kardeşim, benim inandığım Allah’ın Kur’an da anlattığı peygamberler haricinde  bir başka kişi benden daha üstün değildir. Başka birisinin üstün olduğuna karar verebilecek birisi yoktur. Beni senin düşünmediğin veya önemsemediğin bir şeyle uğraşıyorum diye öyle küçümseyemezsiniz. Acayip bozarım. Haberiniz olsun.

İnsanların yakalandığı bir hastalık aslında. İnsanın en tehlikeli halleri bile olabilir. Birisi insanın egosunun çok yüksek olması, diğeri ise aşağılık hissine kapılmış olması. Bazı insanları direkt al şu kategorilere koy. Hiç sırıtmaz. Nötr olma diye bir durumları yok.
Egosu yüksek olup, her şeyi ben bilirim havasında ki insanları bırakın kendi hallerinde takılsınlar. Yakında üç beş tane darbe yiyip ikinci kategoriye girmeye aday olurlar.
Asıl önemli ve kötü olanlar aşağılık duygusu içinde sürünenler. Onlar kendilerinin ve etrafındaki insanların bir şey yapamayacağına o kadar inanmışlardır ki, Dünya’yı değiştirecek devrimi yapsan yine beğenmez kötülerler. “Başkaları bilmiyorken biz nasıl bilicez abi?” der dururlar. Başkaları da insan bizde insanız. Onlarında akılları var, 2 tane gözleri var, 2 tane elleri var. Ne eksiğimiz var? Hiç. Ama gel de anlat. İlla biz yapamayız başkaları yapar diye tuttururlar. Her şeyin gerçeğini, doğrusunu anlatsan önlerine koysan yine sana hak veriyormuş gibi görünüp seni geçiştirirler. Sen uğraştığınla kalırsın. Bir çoban çıkıp bunları gütse hiç sesleri çıkmaz. Kabul ederler. Çünkü aşağılık duygusu diye bir gerçek içlerinde yatıp durur.
Skolastik düşünce hani Rönesans ile bitmişti? Hani yıkılmıştı bu adamların dogmatik düşünceleri? Bunları unutmuşlar anlaşılan. Ama şöyle bir şey var: Mesela benim çevremde ki insanlara bunları söylesem biz işte bilmem kimin torunlarıyız biz olmasaydık bunlar olmazdı diye saydırırlar. 5 dk sonra Türkiye çok güçsüz işte şu ülkeye karşı bir şey yapamayız falan triplerine girdiklerini görürüz. Ee hani biz Dünya’yı yöneten ataların torunlarıydık? Bilimde falan bir sürü şey yapmıştık. Nesil geçtikçe zeka seviyesi mi düştü? Zeka seviyesi düşmedi de kafamız dogmalarla doldu. Düşünmeyi unuttuk. Öğrenmeyi bıraktık. Mesela belli bir yaşı geçen insanlar “tamam artık ben yapmam gerekeni yaptım gerisi benim umurumda değil” gibi bir tavırla ortalıkta dolaşıp duruyor. İnanmıyorsan iki dakika kafanı kaldır bak hemen göreceksin bunları.
Gerçekten nedenini anlayamıyorum. Ne güzel işten güçten elini çekmişsin, emekli olacaksan olmuşsun. Bundan sonra da birazcık başka şeylerle uğraş. Ne bileyim haftada bir kitap okusan o bile yeterli. Bu yazarlar kitapları sadece gençlere mi yazıyor? Yok abi sordum ben herkes okusun diye yazdım dediler, inan bana bak.

Aslında Kur’an da bu insanların özellikleri gayet güzel anlatılmış ve yapmamız gereken de söylenmiştir. Onları kendi hallerine bırakmak en iyisi. Çünkü Allah bu insanların kalplerini mühürlemiş ne kadar gerçeği göstersen de inanmayacakları belirtilmiştir. Ama ben insanlar için çabalamayı sevdiğimden bir şeyleri anlatmaya çalışıyorum. Yanlışları gösteriyorum, karşılığında umursanmıyorum falan ama bunlarda benim imtihanım diyip sabır ediyorum. Yoksa siz, kendinizden önce yaşayanların başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz” Bakara suresi 214. Ayet
Sırf bu ayet sayesinde sabır ediyorum diyebilirim. Herkesin imtihanı farklıdır bu dünyada. Yaptıklarımızın karşılığını alacağımızdan kuşkum yok. Kuşkum olsaydı zaten bende üstte anlattığım kişilerden olmuş olurdum.


Bir tavsiyeniz olursa iletirseniz sevinirim. Beğendiğiniz yazılarımı paylaşıp daha fazla kişinin beni okumasına vesile olursanız da memnun olurum. Görüşürüz

27 Mayıs 2016 Cuma

Neden mi düşünüyorum?

Merhaba

Mantığına güvenerek hareket eden insanlara hep imrenmişimdir. Ben hiç başaramadım. Hep kendimi kandırma gereksinimi duydum herhalde veya hislerime güvenip hareket etmeyi daha rahatlatıcı bulmuş olabilirim. Çünkü bu hayatta her şeyi mantıkla çözemiyoruz. Mantığa güvenerek hareket edersek o zaman hiç hata yapmama ihtimalimiz olabilirdi. Oysa hata yapmak, bilerek hata yapmak bile insanın doğasında hep vardı. Mesela sigara içmek mantıklı mı ? Değil. Ama kendimi kandırmak, sigaranın bir şeyleri değiştirdiğini sanmak bazı şeyleri daha az önemsememi sağlıyor. Buna da ihtiyacım var. Şimdi diyebilirsiniz nereden çıkartıyorsun bunları Bülent ?

Bundan önceki zamanlarda hep hareketlerimin ve karakterimin birbirine uyum sağlaması için çabalamam ile ilgili şeylere değinmiştim aslında.  Bu aralar ise düşüncelerimi belli bir mantığa oturtmaya çalışıyorum. Ara ara bunlara dair şeyleri gözlemleyebilirsiniz. Nasıl bir mantığa oturtmak istiyorum biliyor musun ? Her yaptığım, düşündüğüm yani her şeyimin inandığım şeyler olmasını istiyorum. Birisine hak verdiğimi söylüyorsam ona gerçekten inanıyor olmak istiyorum. Benden öncekiler düşünmüşler böyle olduğuna karar vermişler diye onu doğru kabul edip ona göre düşünmek istemiyorum. Anlıyorsun demi ?

Onlara, «Gelin Allah'ın indirdigi Kitab'a ve peygambere uyun» dendiginde, «Atalarımızı üzerinde buldugumuz yol bize yeter» derler; ya ataları bir sey bilmeyen ve dogru yolda olmayan kimseler idiyseler?

Maide suresi 103. Ayetini okuduğumdan beri her duyduğum şeyin neden olduğunu düşünmeye başladım. Ya gerçekten doğru bildiklerimiz yanlışlarsa? Bilmem kim şöyle yapmış bizde böyle yapalım o böyle demiş bizde böyle diyelim doğru kabul edelim diye bir mantık mı var ? Bundan kaç yüzyıl önce Dünya düz kabul ediliyordu. Herkes bunun doğru olduğuna inanıyordu. Ama şuan bakıyoruz bunun yalan olduğu apaçık. Şuan inandıklarımızın da gerçekten doğru olduğunu nereden bilebiliriz ? İleride belkide birisi çıkıp bütün her şeyi yerle bir edecek başka bir doğru ortaya koyacak ? Ben bu yüzden her şeyi doğru kabul etmeyi bırakıyorum artık. Ben herkesin yanılabileceğine defalarca tanık oldum. Sizde biraz düşünürseniz bu söylediklerimi, bana hak vereceksiniz umarım.

Neyse,
Her gün acaba ölseydim daha mı iyi olurdu ? Ölseydim ve cennete gitseydim acaba ne isterdim diye düşünüyorum.

Ölseydim daha mı iyi olurdu ?

Evet ölseydim daha iyi olurdu. İntihar edebilirdim belki ama gerçekten nasıl öleceğimi bile merak ediyorum. Şunu da söyliyim ölenler için üzülen insanları görünce üzülüyorum. Neden üzülüyorsun ? Öldü işte. Kurtuldu bu hayattan daha ne istiyorsun ? Bir sonra ki gün yine bu saçma insanların arasında ön yargıların yanılgıların yanlışların içinde boğulsun da izle diye mi yaşamasını istiyorsun ? Kendimize üzülelim ölenler benim inancıma göre şuan her şeyin doğru olduğu yerdeler adaleti merhameti bilgisi her şeyden daha üstün olanın yanındalar. Biz burada içi dışı yüreği bomboş olan yalanlara sımsıkı sarılmış insanlarla uğraşıyoruz. Güvenebileceğimiz bir adaletimiz yok, bazılarımızın annesi babası bile çocuklarına değer vermiyor. İşte bu yüzden ölseydim daha iyi olurdu. Ölene kadar da işte burada ölmeyi bekleyeceğim sizde beni okuyup kendi kendimi yiyişimi izleyeceksiniz J

Cennete gittiğimde ne isterdim ?

İlk olarak cennete gidince hurilerle sefalar süreceğini sanan arkadaşlar falan varsa onlara şimdiden geçmiş olsun diliyorum. Şuana kadar cennet hakkında okuduklarınız duyduklarınız aslında birer örnektir benzetmedir. Bazıları da bazı kişilerin kendi hayal dünyasında uydurdukları saçmalıktır. Cennete ne olduğunu gidersek göreceğiz bu yüzden kazanmak için çabalamak daha mantıklı. Çünkü diğer tarafta da cehennem var. Cehenneme gitmektense başka bir yere gitmek daha mantıklı olduğu için cehennemi hak etmemek için çabalamak daha iyi gibi değil mi ? Neyse, cennete gitseydim (bir ihtimal işte) ilk isteyeceğim şey ne olurdu ? Bunu çok düşündüm. Eğer gitseydim ilk isteyeceğim şey muhtemelen yanlış bildiklerimin doğruları olurdu. Neden mi ? Çünkü piskopatım. Kinciyim arkadaş ben. Yapılanı unutmam, birisi beni bir konuda yanıltıyorsa hangisinin doğru olduğunu öğrenmeyi hep isterim. Doğrusunu öğrenip “ Noldu la hani yanılıyordum bak böyleymiş” demek isterim. Haksızlığı sevmem, boş yere de beni küçümseyenleri hiç sevmem.

Burada bitiriyorum. Yazı çok uzamasın anlatacağım bir şey daha var onu diğer yazıda güzelce anlatıp rahatlamak istiyorum. Aklında şöyle bir soru olabilir. Neden mi anlatıp duruyorum bunları? Çünkü odamda düşünüp durmak kendimi yemek yerine belki benim gibi birisi daha bunları düşünür diye anlatıyorum. Tabi yanılıyor olabilirim anlattıklarımda. Normal yani bende insanım. Yeni bir din veya yeni bir kuram gibi bir şey ortaya atmak gibi düşüncem yok. Dediğim gibi benim gibi düşünen birileri vardır veya olur diye anlatıyorum size. Hatalı bulduğunuz bir yer olursa mesaj atın sosyal medya hesaplarımı etkin kullanıyorum çünkü işsizim. Kolay gelsin J

15 Mayıs 2016 Pazar

Problemlerimiz: Ön yargı - Ayrışma

Bu sefer tüm insanların ortak bir problemi olduğu bir şeye değinmek istiyorum.

Hepimiz nedendir bilinmez hep kolay olan şeylere meyil ederiz. Her istediğimiz şey hemen olsun kolayca ulaşayım diye çabalar dururuz. İşte bu yüzden aslında çok fazla yanlış olan şeyler hayatımıza doluşmuş ve kendimizi tembelleştirmişiz.

Mesela, futbol takımını desteklemek. Futbol aslında bir spordur dimi ? Spor neden yapılır ? İnsan sağlıklı yaşasın fazla olan enerjisini vücudundan atsın diye yapılır bunu herkes biliyor. İlk önce bireysel sporlar yapılırdı daha sonra takım sporları ortaya çıktı. Bununla beraber taraftar grubu da çıktı diye tahmin ediyorum. Taraftarlar aslında maç esnasında o sporu yapan kişileri desteklemeliydi. Ama birden takım tutmak gibi bir şey ortaya çıktı. İnsanlar tuttukları takımları sanki ailesini savunurmuş gibi her şeyini savunmaya başladılar. Hiç düşünmediler acaba bu sporu yapan insanlara ne yararım var diye. Birer holigan oldular farkında olmadan.
Mesela, insanlar siyasi partileri desteklediler. O anki durumlarına veya daha önceki icraatlerine bakarak oy vermeyi bıraktılar. Onun yerine o partileri sanki aynı futbol takımlarını tutuyormuş gibi tutmaya başladılar. Ne oldu ? Tuttukları/destekledikleri partinin her yaptığı icraat onlar için doğru bir iş olarak yorumlandı. Yine düşünmediler, bu insanlarda benim gibi birer insan onlar da hata yapabilir diye. Her yaptıklarını sanki tanrının bir hükmüymüş gibi kabul ettiler.
Mesela, insanlar Allah’a inandılar veya inanmadılar. Nasıl karar verdiler ? Yine büyük çoğunluk düşünmeden yine etrafındaki çoğunluğa bakarak Allah var veya yok dediler. Bu kadar insan inanıyorsa tabiki de vardır/yoktur gibi bir çıkarım yaptılar. Ne oldu ? İnandığını düşündüğü şey hakkında hiçbir şey bilmeyen veya duydukları kadarıyla bildikleriyle yetindiler.
Mesela, bir insana inandılar. Her ağzından çıkanı doğru kabul ettiler. Hiç düşünmeden her şeyini onayladılar. Ne oldu ? Kandırıldılar. Farkına bile varamadılar.

Sonra ne oldu ?
İnandıkları veya inanmadıkları şeyin içinde geçen bir görüşü desteklediler diye düşünceye hak veren insanları o görüşün içine kattılar. Bir maçta bir takımın kazanmasını isteyen bir insana sen bu takımlısın dediler. Bir partinin yaptığı şeyi destekleyen birisini görünce sen artık bu partilisin dediler. Hiç düşünmediler, hiç sormadılar o insana “Sen neden bunu destekledin?” “Nasıl bunun yararlı olduğuna karar verdin?” diye. Veya hiç sormadılar bu grubun içinde misin diye. Hemen yargılarını verdiler bir fikir duymaları yetti. Çünkü kendileri düşünmemişlerdi. Akıllarını kullanmadan o görüşü etrafındaki çoğunluğa yamanmak için kabul ettiler. Sonra da bunu alışkanlık haline getirdiler. İnsanları ayrıştırdılar, sınırlar koydular. Eğer o görüşü destekleyen birisi o görüşü eleştirince bu sefer o kişiyi hemen karşıt görüşün içine koydular. İnsanları sınırladılar, baskı kurdular, korkuttular, bir grubun içinde olması gerektirdiğine inandırdılar.

Ne yapmalıydık ?
Her zaman söylediğim gibi ilk önce aklımızı kullanmalıydık. Düşünüp sorgulamalıydık. Kendi düşüncemizi oluşturmalıydık. Çoğunluğu reddetmeliydik. Herkesin yanılabileceğini anlamalıydık. Bir takımın kazanmasını istemek için o takımı tutmamız gerekmemeliydi. Yapılan bir yatırımın/değişikliğin yararlı olduğunu başka bir yatırımın/değişikliğin zararlı olduğunu söylemek için bir parti görüşüne ait olmak gerekmemeliydi. Allah’ın varlığını/yokluğunu kendimiz düşünerek anlamalıydık. Çoğunluğa inanıpta kendimizi inanıyormuş gibi göstermemeliydik. Müslüman bir coğrafyada doğmasaydık yine Allah’a inanıp müslüman olur muyduk ? Mesela Japonya’da doğsak yine bulunduğumuz görüşün içinde olur muyduk ?

Neyse, demek istediğim şey aslında her zaman söylediğim gibi ön yargılardan kurtulmalıyız, düşünmeliyiz. Araştırıp, okumalıyız. Çok eksiğimiz var. Hepimizin. İnsanlar hakkında yorumda bulunmadan önce ilk önce kendimize bir bakmayı öğrenmeliyiz. Hepimiz aslında koala olduk farkında olmadan. O ağaca nasıl sarılıyorsa bizde ön yargılara öylece sarıldık hayatımız boyunca. Bu düşünceyi değiştirmeliyiz.

Son olarak söylemek istediğim bir şey daha var. Bu beni çok rahatsız eden bir düşünce. Şu son zamanlarda ortaya çıkan kadına yapılan tacizden, tecavüzlerden, kadın cinayetlerinden çok rahatsızım. Fakat kadınlarda erkeklere karşı bir ön yargı oluşmaya başladığını fark ettim. Arkadaş ben bir sokakta eğer bi kızla aynı yolda giderken rahatsız olmasın diye yolumu değiştiren veya yavaş yürüyen insanım. Bir gün birisi çıkıp bana böyle bir ithamda bulunursa acayip söverim, birkaç kendini bilmezin kafası sadece kadınları cinsel obje olarak görmesinden dolayı ön yargıya maruz kalmak istemiyorum. Çevremdeki insanlara duyurulur. Benim öyle şeylerle (sevgililik aşk sevgi gibi şeyler dahil) alakam yok. Boşuna böyle bir düşünceye girmeyin rica ediyorum. Evden çıktığımda birisi benden rahatsız olur mu acaba düşünmek istemiyorum açıkçası.


Yazılarım ile ilgili görüşleriniz olursa iletmekten çekinmeyin, rica ediyorum. Görüşürüz

Oysa yetiyordu bana

Oysa yetiyordu bana,
Çay koymak büyükçe bir bardağa.
Yakmak sigaramı,
Kapatmak gözlerimi karanlıkta.

Oysa yetiyordu bana,
Bir yılın her hangi bir vaktinde.
Bir mey sesinde düşünmek,
Memleketimi, insanlarımı.

Oysa yetiyordu bana,
Ne dündü ne bu gün
Her an nefes almak gibiydi
Kapatmak kapısını kalbimin.

Oysa yetiyordu bana
Sebep aramak yaşamak için,
O kadar içten gülmeseydin
Nasıl görebilirdim güneşin doğuşunu !

14 Mayıs 2016 Cumartesi

İnsanlar, Biz

Bazı günler o kadar anlamsız ki. Hatta çoğu gün. Uyanıyorum ama hiçbir zaman ayılamıyorum. Bütün gün boyunca boş boş bakıyorum etrafa. Hele bir de yağmur falan yağıyorsa çıkıyorum sokağa kendime gelmek ümidi ile ama ne fayda. Gram fayda etmiyor. İnsanlardan böyle günlerde daha da soğuyorum açıkçası.

Peki insan neydi ? 
Hep düşünmüşümdür bunu. Çevremdeki insanları gözlemlemek için bazen aralarında bulunuyorum. Konuştukları yıllar geçse de neredeyse aynı şeyler. Mekanlar değişiyor yüzler değişiyor ama hep birbirinin bir değişik versiyonu olan konulardan konuşuyorlar. Tolstoy’un anlattığı gerçek Hristiyanlık, bir çok insanın olması gerektiğini düşündüğü gerçek İslamiyet aklıma geliyor böyle günlerde. Çünkü benimde “Gerçek bir insan nasıl olmalıdır ?” diye düşündüğüm zamanlar oluyor böyle vakitler. İnsan tanımımı taşıyan insanlar arıyorum aslında.

Gerçek “İnsan” nasıl olmalıydı ?
Gerçek insan bana göre orijinal hallerinde ki 4 kutsal  kitapta anlatılan insandır. Mesela Kur’an’da anlatılan insan kavramı. Yetimi koruyan, açı doyuran, haklının hakkını savunan, aklını kullanıp sorgulayan, kötülük yapmaktan korkan, nefsine alet olmayan ve daha sıralayabileceğimiz bir sürü özelliği olan bir insan.

Ülkenin çoğunluğu sözde müslüman. Şu insan tanımına uyan bir tane insan bile zor buluruz. Ben bile değilimdir. Bahaneler arkasında saklanarak her şeyden kurtulduğumuzu, suçlardan sorumsuz olduğumuzu sanıyoruz. Herkes kendi yaptığından veya kendi yükümlülüklerinden sorumlu değil mi ? Bu dünyaya başka insanları kandırmaya mı geldik ? Hangi görüşü savunursanız savunun, ilk önce kendinizi o görüşe ait hissetmeye çalışırız başka insanların o görüşte olmasını önemsemeyiz. Ama mesele sorumluluklar olunca ilk önce başka insanların sorumluluklarını yerine getirmediğinden şikayetçi oluyoruz. İlk önce kendimizin neyi ne kadar layıkıyla yaptığımızı bile düşünmüyoruz.


Bütün problemler böyle bahanelerin arkasına saklanan insanlar yüzünden ortaya çıkmıyor mu ? Tabi ki de çıkıyor. Benim de dahil olduğum büyük çoğunluk, birilerinin işlerini yapmamasından şikayetçi değil miyiz ? Biz ne yapıyoruz ? Hiçbir şey. Sadece sızlanıp duruyoruz. Eğitim sistemi kötü diyoruz düzeltmeye çalışmıyoruz. İnsanlar kötü diyoruz ama onları iyilik yapmaya teşvik etmiyoruz. Asıl suçlular biziz aslında. Her şeyi biliyormuş gibi görünüp her konu hakkında yorum yapma yetkimiz/bilgimiz varmış gibi ahkam kesiyoruz. O aşağılık egolarımızdan kurtulmayı başarıp kendimize bakmayı başarabilirsek belki o zaman gerçekten iyi insanlar olarak yaşamaya hak kazanırız diye ümit etmekten başka bir seçenek göremiyorum.

Okumuşsanız yorumlarınızı iletin, lütfen.

7 Mayıs 2016 Cumartesi

Problemlerimiz: Sıradan insanlar arasında olmak için çabalamak

Ortalama her insanın günümüz Türkiye'sinde eğitimli olması için 12-16 yıl kadar okul okumuş olması gerekiyor. Peki ne için?

Ciddi anlamda üniversiteye başladığım zaman yani ilk gittiğim bölümü bırakıp başka bölümde başladığımda başıma gelen bir olay hiç aklımdan çıkmaz. Normal bir 1. Sınıf gibi ilk hafta okula giden sadece biz vardık. Hocalarda bölümü tanıtmak için ders işlemeyip sohbet ediyordu. O zamandan sonra takdir ettiğim bir hocam şunu söyledi. “Buradan mezun olunca iş bulmak için burada değilsiniz. Şu ana kadar öğrendiklerinizi daha da geliştirmek ve daha fazla şey öğretmek için üniversite vardır. Üniversite sizi iş sahibi yapmaz sadece size daha fazla bilgi öğretir.” Daha sonra sınıfımda çoğu kişiye ne olmak istediklerini sorduklarında çoğunluk öğretmen olmak istediğini söylemişti. Yani 16 sene okul okuyup lisedeki çocuklara önceden bulunmuş hatta çoğu çağ dışı kalmış bilgileri aktarmayı amaç edinmişler. Öğretmen olmak güzel bir şey. Ancak bizim ülkemizin öğretmen eksikliği mi var? Bizim ülkemizin araştıran, fikir üreten bilim insanlarına ihtiyacı var. Gelişmemiz için asıl önemli olan şey araştırmak ve üretmektir. Bu alanda çok fazla eksiğimiz olduğu apaçık.

Hocamın söylediği şey üniversiteye başlarken aklımda olan fikrin tamamını yansıtıyordu. İş bulmak para kazanmak gibi bir derdim hiç olmadı. Bir çok kez çalışıp para kazanmaya çalıştım. Açıkçası bir haftadan fazla tahammül edebildiğim yer şimdiye kadar da olmadı. Bu arada öyle zengin bir ailenin çocuğu falan değilim beni tanıyanlar bilir. Orta gelirli bir ailenin çocuğu olarak yaşıyorum. İmkanlarım kısıtlı, herkesin yüzleştiği problemler bizim ailemizde de var. Bundan şikayetçi de değiliz. İleride para kazanmam gerektiğini de  biliyorum. Ama sıradan insan olarak sıradan işler yapıp birkaç lira para kazanmak beni mutlu etmez. Dünyaya bu yüzden mi geldim yani ? Bir yerde 8-5 çalışayım üç beş kuruş para kazanayım sonra gidip eve uyuyayım sonra yine aynı muhabbetler devam etsin. Bu mu istediğimiz hayat ? Herkes memur olmak istiyor. Bazıları işçi olup patronların kararlaştırdığı insanlık dışı çalışma saatlerinde yaşamaya çalışıyorlar. O veya bu şekilde para kazanıp vakitleri geçiyor. Hemde yaptıkları işten mutlu olmadan. Neyse.

Herkes memur işçi vb. işlerle uğraşırsa nasıl gelişeceğiz? Sadece Türkiye için değil Dünya için bile bu böyle. Bankalar insanları soyuyor, devlet gerektiğinden fazla vergi topluyor, çalışanların hakları yok, insanlar bıkmış ve tükenmiş halde. Kimse nasıl bir şeyler üretirim insanlığı daha ileriye götürürüm diye düşünmüyor. Herkes kendisini ailesini düşünüyor, gününü kurtarma derdinde. Farkında olmadan yok oluyoruz. Tek hedefimiz evimiz olsun arabamız olsun evleneyim yuva kurayım gibi tamamen maddiyata dayalı şeyler. Evlenmek bile maddi bir şey aslında. Evlenip çocuk sahibi olayım iyi bir eşim olsun mutlu olurum diye düşünülüyor. Ama hiç şunu düşünmüyorlar “Çocuğum olunca onu hangi bilgiyle nasıl eğitebilirim?” Arkadaş senin daha kendi düşüncen yok, fikrin yok. Herkesin düşündüğü, yaptığı şeyleri yapıyorsun. Bunları mı aktaracaksın çocuğuna? Onu da büyüteceksin sonra sıradan bir iş yapması için  çabalayacaksın. Sıradan insan üreteceksin.
“Ben çalışayım iyi imkanlar sunayım çocuklarıma onlar büyük insan olur” diye bir saçmalık ortalıkta dolaşıyor. İlk önce kendini geliştireceksin. İlk önce kendin okuyacaksın, düşüneceksin. Kendi karakterini bile oturtmadan çocuklarının veya çevrendekilerin iyi insan olmasını bekleyemezsin. Bu ülkede 80 milyon insan var. Herkes bir fikir üretse, herkes bir kitap okusa, herkes bir makale yazsa, herkes bir kitap yazsa, herkes bir yeni buluş yapsa seksener milyon birikimimiz olur. İşte o zaman atalarımıza layık torunlar olabiliriz. “Dünyaya hükmeden devletler kuran ecdadın torunlarıyız” diye ortalıkta dolaşıyoruz. Ama onlara layık olmak için hiçbir şey yapmıyoruz. İnsanlara her şeyden fazla değer veren ataların torunları kendisini kurtarmak için kendi vatanının insanını küçük düşürüyor, suçluyor, eziyor, hor görüyor. Neden? Öldüğünde, bir günden daha az yaşadığını fark edeceği şu hayat için.  Şuan 22 yıl yaşadım. Nasıl geçti? İlk hatırladığım şeyler bile sanki dün yaşanmış gibi. Bu kadar hızlı geçen bir hayat için birbirimize yapmadığımız kalmıyor. Ne için? Hiç uğruna.

Demek istediklerimi özetleyip bitiriyorum.
Şu değersiz, nasıl geçtiğini anlamadığımız hayatta sıradan bir insan olmak için çabalamayı bırakmalıyız artık. Birazcık da olsa düşünmeliyiz. Araştırmalıyız. İlk önce kendimizi sonra da etrafımızdaki insanları aydınlatmaya çalışmalıyız. Hiçbir zaman “Her şeyi biliyorum veya çok şey biliyorum” diye övünmeden yeni bir şeyler bulmak ve üretmek için çabalamalıyız. Bırakın sıradan insanlar zaten her zaman olacak. Biz farklı olalım. Biz çabalayalım insanlar için. Bir şeye inanırken ilk önce onu sorgulamayı öğrenmeliyiz. Bu dünyada sorgulanamayacak bir şey yok. Eğer bir tanrıya bile inanıyorsak ilk önce onun gerçekten tanrı olduğunu sorgulayıp buna inanmamız gerekiyor. Yoksa sıradan inançlı gözüken ama aslında inandıkları şey hakkında etrafta konuşulan şeyler dışında hiçbir şey bilmeyen insanlardan oluruz. İnsanların iyi dedikleri, insanların bizim önümüze koyduğu yolları değil kendi doğrularımızı, hedeflerimizi, istediğimiz hayatı kendimiz yapmaya çalışmalıyız. Bir şeyi ne kadar çok insan söylüyorsa onu doğru kabul etmemeliyiz. Herkes yanılabilir. Biz düşünüp sorgulayıp kendi fikirlerimizi üretmeye başlamalıyız artık.


İnsanlık için ümidim hala devam ediyor. İnşallah bir gün yok olduğumuzu anlayabiliriz. Görüşürüz. Yorumlarınızı iletirseniz sevinirim.