11 Aralık 2017 Pazartesi

Beklenti (İyi doğdum mu?)

Son bir saatte 4-5 tane sigara içtiysem artık bu yazıyı yazmanın vakti gelmiş demektir, dimi?

Her doğum günümde geçirdiğim yılı ve hayatımı analiz eder nelerin değiştiğini düşünürüm. Bu kez düşündüklerimin bir kısmını buraya da not düşmek istedim. Sonuçta kişisel blog yazıyorum, bundan doğal ne olabilir?

Her yıl fark ediyorum ki öyle değişiklik diyebileceğim bir şey olmuyor hayatımda. Tabi bundan bir altı yedi yıl öncesindekini saymazsak.
İnsanlar ve ben nedense doğum günleri için beklenti oluşturuyor. Hep acaba önümdeki yaşımda nasıl olacağım, hayallerimi gerçekleştirebilecek miyim, hayatımı düzene koyabilecek miyim, ruh eşimi bulabilecek miyim gibi sorularla kendilerini beklentiye sokuyor. Ben de doğal olarak arada düşünüyordum. Geçen sene geçirdiğim doğum günümden sonra pek düşünmemeye başladım açıkçası. Hayatımdaki tek değişiklik blog yazıyor olmak ve hedeflediğim şeye yaklaştığımı hissetmem oldu. Geçen seneki berbat doğum günümden sonra bu sene yazmayı planladığım kitabımı yazmış olmayı kendime hedef koymuştum, bildiğiniz beklentiye girmiştim. Tabi ne oldu? Yazamadım. Birden beynim durdu gibi bir şey oldu. Bu sene yazmamam gerektiğini hissettim. Anlayacağınız tek beklentimi de karşılayamadım.

Uzun zaman önce başka insanları beklentilerime dahil etmemeye başladım. Çünkü her zaman beni hayal kırıklılığına uğratıyorlardı. Farkında olduğum bir gerçeğin yüzüme vurulmasından hoşlanmıyorum, anlıyor musun? Anlamıyorsan şu eski yazdıklarıma bir bakmalısın. Başka insanların seni kırmasından daha acı bir şey var elbette ama bununla o şey birbiriyle yarışır benim düşünce dünyamda.

Neyse, diyeceğim şu ki (tabi yine mesaj vermeye çalışacağım), boşu boşuna her sene kendimizi beklentiye sokmamalıyız. En azından beklentinize başkalarını sokmayın. Bu arkadaşlığınıza da zarar verir. Beklentiler kötüdür. Beklenti yerine plan yapın ve sadece kendi kendinize başarabileceğiniz bir plan olsun. Eğer planınız başarısız olursa, bundan etkilenen sadece kendiniz olursunuz. Unutmayın, sadece kendiniz önemlidir. Kendiniz ve sizin hedefleriniz.



Mutlu yıllar, bir yaş daha yaşlanmış Bülent…

2 Aralık 2017 Cumartesi

Ne, Niye, Neden?

Merhaba,

Moralim bozuk bu günlerde yine, nedense. Hiçbir şey yapasım yok, yani yapıyorum ama ne bileyim eksik bir şeyler fark ediyorum. Mesela şu an saat üç buçuk ve Ahmet Şafak dinliyorum ama niye? İçimde bir burukluk var. Bunu açıklamak için binlerce sebep bulabilirim. Yay burcuyum belki ondandır diyebilirim, psikolojik problemlerim olabilir, belki geçmişten kalan bir sarsıntıdır ne bileyim böyle böyle birçok sebebi ortaya atabilirim. Ama, ama gerçek neden ne?

Bu günlerde birçok şey oluyor. Bir yandan gündem, politika, siyaset, devletin durumu, insanların saçma sapan manyaklıkları ve birçok şey. Bir yandan okul, ders durumları, gelecek planlarım ve yine birçok şey. Bir yandan duygusal olarak yıpranmam, aklımdaki düşüncelerim, hislerim, arkadaşlıklarım ve birçok şey. Peki, bu kadar şeyin bir anda üst üste gelmesi beni hangi noktaya itiyor? Nereye doğru gidiyorum? Bu sorunun taşıdığı anlam o kadar ağır ve cevabı o kadar belirsiz ki bunu sözcükler ile ifade edebileceğimi bile sanmıyorum. Sözcükler ile bile ifade edemediğim bir şeyi hem yaşayıp hem nasıl cevaplandıracağım? Bu noktaya vardığımda ben gerçekten de ben olacak mıyım yoksa her zaman eleştirdiğim o insanlardan mı olacağım? 

Bu yaşamın bir sistemi var, insanlar farkında olmadan ona kapılıp gidiyor farkında mısınız bilmiyorum. Ama yine de farkında olduğunuzu varsayıyorum, işte o sistemin içine ister istemez giriyorsunuz. O sistem sizi öyle bir sömürüyor, öyle yıpratıyor ve öyle bir noktaya itiyor ki siz, siz olmaktan çıkıyorsunuz. Artık sistemin bir vidası oluyorsunuz ama öyle kendinizi önemli hissetmeyin, olmasanız da hiçbir şey fark etmeyecek türden bir vida oluyorsunuz. Çünkü sizin yerinize koyulabilecek binlerce vida var ve sürekli olarak yaşam yeni vidalarını üretiyor. Bunun anlamı ne?

Şimdi Ahmet Şafak’ın şarkısından bir söz kulağımda yankılanıyor: “Yalnız kurt yenilmemeli.” Bir isyan ile sistemden nefret ederek yaşamın bu sistemini yıkmak istiyorum. Çünkü bu sistem beni yeniyor, bunu hissediyorum. Bu sistem beni yeniyor, seni yeniyor, sizi yeniyor, onları yeniyor yani herkesi bu sistem yeniyor. Yenemedikleri, yenmekte zorlandıkları kimlerdi biliyor musun? Biliyorsun, onlar işte şu an sana öğretilen o insanlar. O insan Atatürk’tü, o insan Mete Han’dı, o insanlar bizim atalarımızdı. Onlar bu sistemi değiştirmek istedi, değiştirdi ama hepsini yapamadı. Çünkü her insanın yaşayacağı belli bir süre var ve sonra ölüyor. İşte onlar başladı değiştirmeye, bu sistemi yıkmak için ilk balyozu indirdi. Her gelen biraz daha çabaladı. Bu yüzden işte pes etmiyorum, sorularımın cevaplarını arıyorum. Atalarımın mirasına sahip çıktığımı hissediyorum. Atatürk diyor ya “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” bunu benim atam söylüyor. Bunu söylüyor çünkü o da biliyor, tek başına yapabileceğinden daha büyük bir şey sistemi değiştirmek. İnsanlara, arkadaşlarıma, aileme ve kendime insanca bir yaşamı hak görüyorsam bir şeyleri değiştirmem gerekiyor. Çünkü şu an “insanlık” bataklığa saplanmış durumda. Anlıyorsun değil mi? Bu yarın ne yemek yiyeceğimden, kiminle evleneceğimden, ölünce kalacak mirasımdan, ne kadar para kazandığımdan, hangi mesleği yaptığımdan, hangi elbiseyi giydiğimden, hangi telefona arabaya sahip olduğumdan daha BÜYÜK bir sorun. Az önce saydıklarımın hepsinin gerçek olabilmesi için düzgün bir yaşama sahip olmamız gerekiyor. Gerçek bir ahlaka, düzgün bir sisteme, gerçek bir vicdana ihtiyacımız var. Daha çok paraya, tanınmaya, ilgi görmemize ve beğenilmeye ihtiyacımız yok.  Kendimizi boşuna neden kandırıyoruz? Biraz vicdan, akıl, dürüstlük ve insanlık her sorunumuzu çözecek iken bu kadar boşuna kürek çekmek niye?
NİYE?!

Eğer yazdıklarımı okuyorsanız yorum yapın, mail atın, gelin iki fikir üretelim, tartışalım. Gelin sizi dinleyeyim, çünkü artık yıprandım. Elle tutulur düşüncelere ihtiyacım var. Anlıyorsun değil mi demeyeceğim, anla lütfen.