“Bir sessiz çığlık gibi
dolanır durur
Ölüm denen o sisli uyku
Bir gün gelir, beni bulur..”
Bülent Böceci
Ölümden korkmaktan daha acı
verici olan bir şeydir ölümün beklediğin halde gelmemesi. Doğduğumuz an garanti
olan tek şey yaşayacağımız değil öleceğimizdir. Buna rağmen insanlar daha fazla
yaşamak için çabalayıp, o son an geldiğinde yaptıklarından pişman halde
gözlerini sonsuz bir uykuya kapatıyorlar. Onların acısı sadece bir andır. Ölüm
geldiği an biter, bir daha hatırlanmaz. Bir hayat boyunca geleceği belli olan
ölümün gelişine şaşırmak her kış yağan kara şaşırmak kadar garipsenecek bir
durumdur.
Asıl acı içerisinde olanlar,
bir türlü geçmeyen vakte/gelmeyen ölüme şiirler yazanlardır. Ölümden korkanlar
değil ölümü her an bekleyenler şair olabilir. Neden? Çünkü bu hayatta kalıcı
olmadığının farkına varan insan, unutulmamak adına son bir kükreyiş sergileyip
adını tarihe altın harflerle kazımak ister. Bilir ki herkes ölür ama sadece
bazıları ölümsüzlüğü keşfedebilir. Ölümsüzlüğü Lokman hekim bir ilaçta değil,
bilgin-aşkın-erdemli-inançlı bir kişilikte bulmuştur. Lokman hekim ölümün
geleceğinden emindir, bu yüzden geçip gideceği hayatı daha iyi ve faydalı
geçirmek için uğraşırken adını tarihe altın harflerle kazımıştır.
Ben ise bu nacizane geçirdiğim küçük bir zaman
diliminde ölümün geleceğini ve kaçışımın olmadığını ilk gözlüğümü taktığım
zaman anlamıştım. “Bin nasihatten bir musibet iyidir” derlerdi. Ben başıma
musibet gelmedikçe bir şeyi anlayamadığımdan, gözlerimin bozulmaya başladığını
fark ettiğim ilk an ölümün bana doğru koştuğunu gördüm. Ölmekten kaçamayacağımı
anladığım zaman ise elimden ne gelir diyerek teslim oldum. O günden beri, bir
inziva ortamında unutulmamak için didinip duruyorum. Yaşamayı sevdiğim kadar
ölümü beklemeyi de seviyorum.
Ölmek için en uygun zaman,
hangi zamandır? Gündüz ölmenin pek bir heyecanı yok. Bağırsan duyarlar başına
toplanırlar, ağız tadıyla bile her an beklediğin anı yaşayamazsın. En güzeli
gece ölmektir. Acılar içinde inleyip, kendini sessizce sisli uykuya bırakmaktır.
Tek başına doğduğun hayattan tek başına ayrılabildiğin zaman ölebilirsin. Yoksa
insanların akıllarında hep o son acı çekişlerin kalacaktır. O son kükreyişim
olacak son şiirimi bitirdiğim vakitte ölüm gelmediğinde, ölmek sadece yanlış
hatırlanmaktan ibaret kalacak bir andır.
“Kader cellâdına
Sessiz uzat boynunu;
Acıma ne kendine, ne de
gelecek günlerine
Yalnız bir düşünceye yum
gözlerini
Son darbe inmeden evvel, en
son anda
Bir çiçek, bir kuş, bir
tebessüm ol;
Düşüncen kurtarsın seni
senden,
Bil! Biraz sonra
Ebediyen senindir
Senden uzak olan her şey...”
A.H. Tanpınar