28 Eylül 2017 Perşembe

Unutmak


Bazen bir şeyi hatırlayamadığımız olur. O an gerçekten çok gerekli bir bilgidir. Ancak bunu hatırlayamayız. Biliyorsunuz değil mi bu durumu? İşte böyle zamanlarda çok moralim bozuluyor. İhtiyaç duyduğum bilgiyi unutuyorum ama bazı şeyleri hiç unutamıyorum. Bu çok adaletsizce ve sinir bozucu bir durumdur. Günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı harcıyoruz ancak aklımızdan bazı olaylar, bazı insanlar bir gram dahi eksilmiyor hafızamızdan. Teknoloji gelişse de hafızamızı tasarlayabilsek keşke. Ben öyle “insanları robotlaştırıyorsunuz” diye çığırtkanlık yapan tayfadan değilim bu konuda. Güzel kardeşim anlamıyor musun yoruyor bunları hatırlıyor olmak. İnsanların robotlaşmasını geçtim daha güzel bir insanlık bile oluşturabiliriz. Bazı insanların, benim gibi insanların hafızasından kötü hareketleri, davranışları silelim bakalım Dünyada bu kadar kötülük kalıyor mu görürüz.
İnsanlığın büyük bölümünü, tarihin büyük bölümünü unutmuşuz. Bundan hiç rahatsız olmamak nasıl elimde olabilir? Örneğin bizim tarihimizi en eski Orhun Abidelerine veya ondan birkaç yüz yıl eskisine kadar götürebiliyoruz. Gerisi varsayım. İyi de insanlar yüz binlerce yıldır hayatta. Biz yoktan mı var olduk? Göktürklerden öncekiler hakkında pek elle tutulur kaynağımız yok. Resmen unutmuşuz. Buna nasıl sinir olmayayım? Mısırlılara övgüyle bakıyorum bu konuda. Yazıyı belki bulamamışlar ama harika tasarımlarla piramitler yapmışlar ve bunlara resimsel olarak tarihi anlatmışlar. İlla yazı yazıyor olmamız gerekmiyormuş demek. İyi de neden biz ve birçok millet geçmişine değer vermeden bunca yıldır yaşamış? Belki bir afet oldu insanlık büyük bilgi birikimini kaybetti bunca yılda. Ancak elimize fosillerden başka elle tutulur bir kaynak nasıl geçmez? Bu konu gerçekten benim sinirimi bozuyor. Geçmişi bilememek koskoca bir boşluğun önünde yürüyormuş hissi yaratıyor içimde, ürperiyorum.
Tabi bir de yakın zamanda yaşadıklarını unutanlar var. Öyle bir unutuyorlar ki bir iki kişi değil halkın büyük bölümü birden hafızasını siliyor. Bombalar patlıyor, insanlar ölüyor, skandallar yaşanıyor, acılar çekiliyor ancak bir saat sonra pat her şey unutulup gidilmiş. Hepsi sadece haberlerde görülen küçük bir ayrıntıdan ibarettir. İnsanların etrafında ne olduğundan hiç haberleri yok, haberleri olsun dahi istemiyorlar. Tek anlam, önem merkezleri kendileri olmuş. Hadi biraz daha zorlayalım, ailelerini de katıyorlar bu çerçeveye. Gerisi ölmüş, acı çekmiş, haksızlığa uğramış umurlarında değil. Neden? Neden unutuyorsunuz? Bu kadar kör, sağır, dilsiz olarak yaşamaya yaşamak mı diyorsunuz gerçekten? Bundan eminim ki vebaliniz çok büyük! Atatürk ne diyordu? “Evvelâ millete tarihini, asil bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduğunu öğretmeliyiz.” Bu sözü bu ülkenin kurucusu son büyük lideri söylemişken nasıl geçmişinizi unutup gözlerimizi kapatarak yaşamaya başladık? Atatürk’ü Atatürk yapan o zamanlar bile bu kadar bilinemeyen büyük tarih sevgisiydi bence. Geçmişi o kadar güzel okumuştu ki geleceğe yön verebildi. Gerçekçi olabildi ve yapılması gerekenleri yaptı. O korkmadı, o unutmadı, o gözlerini kapatıp duymamazlık ve konuşmamazlık yapmadı. Bu sayede Atatürk olabildi. Atatürk için söylediğim tarihe iz bırakmış bütün liderlerin ortak özelliğidir. Geçmişi unutmama sayesinde bu kadar büyük oldular ve iz bırakabildiler.
Yaşama eylemimiz bildiklerimizden ibarettir. 

19 Eylül 2017 Salı

Problemlerimiz: Sınırlandırma

İnsanların sınırlandırılması doğdukları andan itibaren başlıyor. Bu çok acı bir şey. Belki aile çocuğunu korumak ve iyiliği için yapıyor bunu. Ancak fazla korumak çocuk bile olsa bir kişiyi sınırlandırmaktır. İnsanın çocukluğunda elde ettiği karakterini sınırların içine hapsetmek ve etkilemek bir insanın bütün hayatını değişmesine sebep olan fark edilemeyen bir dokunuşa dönüşüyor. Adeta kelebek etkisi denilen olay çocuklukta başlıyor.
Daha sonrasında okula başlayan çocuk bu sefer okulun sınırlandırmasına bırakılıyor. Okul, bir kişiyi gereğinden fazla kontrol altına alıyor. Onun düşüncelerini, davranışlarını tek tip insana doğru yönlendiriyor.  Hiç unutmam mesela, üniversiteye başlayıncaya kadar hep kıyafet zorunluluğu vardı. Bu insanların kişiliklerini yansıttığı zırhlarından arınmasına sebep oluyordu. Bilmiyorduk, kim nasıl düşünür nasıl bir hayat yaşar? Bunların hiçbirini bilmiyorduk ve farkında değildik etkileşimimizin çok yüzeysel kaldığından. Şimdilerde hiçbiriyle görüşmüyorum. Çünkü onları tanıyamamıştım. Okulda insanları kıyafetleri ile sınırlandırmanın sonucuydu bu. Sanki hiç kimse fakir değilmiş, hiç kimse zengin değilmiş ve hepimiz eşitmişiz sanarak büyüyorduk. Gerçekten öyle miydik?
Belli ölçüde insanlar sınırlandırmalı buna bir itirazım yok. İnsanları başıboş bırakmak sanki benzinliğin etrafındaki ormanı yakıp onun patlamayacağına inanmak gibi bir beklentidir. Eğer bir sızıntı varsa veya alevler benzinliğe ulaşırsa patlama kaçınılmazdır. Başıboş olmak zaten başlı başına bir tehlike, bunun içine insanı bırakmanın pek bir mantığı yok. Ancak insanlar zarar görmesin diye onları bir odanın içine kapatıp beklemenin de kimseye bir fayda getirmeyeceği bellidir.
Sınırlandırmayı iki başlık altında inceleyebilirim. Birincisi sınırlandırmanın yöntemi ve boyutu, ikincisi sınırlandırmanın etkileridir.

- Sınırlandırmanın yöntemi ve boyutu
Sınırlandırma için en çok kullanılan yöntem korkudur. Korkutmak için genellikle kurallar ve dini kaynaklı olduğu düşünülen gerçekliği bilinmeyen hurafeler kullanılır. Dini kaynaklılara şöyle bir örnek verebilirim: Benim küçüklüğümden beri her yanlış olduğu düşünülen bir hareket yaptığımda “Allah çarpar, Allah yakar, Allah taş yapar.” Diyerek korkutmaktır. Şimdi baktığımda gerçekten anlamsız ve temelsiz geliyor. Bu Allah’a inanmadığımdan veya gücünde bir eksiklik bulduğumdan değil. Allah daha ergenlik çağına dahi gelmemiş bir çocuğa neden zarar versin? Dünyadaki tek yanlış hareketi yapan ben miydim veya benimki en büyük müydü de beni ilk cezalandıracak olsun? Binlerce kişinin ölümüne sebep olanı bırakıp küçücük çocuğa zarar vereceğini söylediğin Allah için sonradan çocuğa Allah affedicidir merhametlidir dediğinde tabii ki de buna inandıramazsın. Çocukların dini duygularının eksik olmasının nedenlerinden birisi küçüklüğünde dini kullanarak korkutulmuş olmasıdır diyebilirim. Allah’tan kendim için bu durum ortaya çıkmadı. Ancak bu söylediğim göz ardı edilmemelidir.

- Sınırlandırmanın etkileri
Bu başlığa toplumsal bir örnek getireceğim. Sonuç olarak insan toplumsal bir varlıktır. Toplumsal olarak sınırlandırıldığına inanılan bir topluluk olan Yahudiler, günümüzde Filistin’de yaptıkları buna örnek olabilir. İkinci Dünya savaşı sırasında soykırıma ve işkenceye uğrayan Yahudiler şuan Filistin’de binlerce insanı öldürürken hiç merhametleri olmamasının nedeni önceden uğramış oldukları kötü durumdur. Bu sınırlandırma onların toplumsal karakterini etkilemiş ve şuan diğer milletlerden daha az acıma duygusuna ve aç gözlülüğe sahip olmuşlardır.


Sınırlandırma dediğim durumun insanların ve toplumun duygu, düşünce ve hareketlerinde her zaman bir etkisi olduğu açıktır. Benim önerim ise insanların kendi özelliklerini gösterebileceği bir ortam yaratmaktır. İnsanları sınırlandırdığımızda herkes için engel oluşturacak durumlar ortaya çıkacaktır. Bir sınırlandırma başta söylediğim gibi kelebek etkisi ile birçok sonuca götürüyor. Bu sonuçları aza indirmediğimiz durumda insanlık olarak yeterince istediklerimizi kusursuz olarak yapamayacağız.