İnsanların
sınırlandırılması doğdukları andan itibaren başlıyor. Bu çok acı bir şey. Belki
aile çocuğunu korumak ve iyiliği için yapıyor bunu. Ancak fazla korumak çocuk
bile olsa bir kişiyi sınırlandırmaktır. İnsanın çocukluğunda elde ettiği
karakterini sınırların içine hapsetmek ve etkilemek bir insanın bütün hayatını
değişmesine sebep olan fark edilemeyen bir dokunuşa dönüşüyor. Adeta kelebek
etkisi denilen olay çocuklukta başlıyor.
Daha
sonrasında okula başlayan çocuk bu sefer okulun sınırlandırmasına bırakılıyor.
Okul, bir kişiyi gereğinden fazla kontrol altına alıyor. Onun düşüncelerini,
davranışlarını tek tip insana doğru yönlendiriyor. Hiç unutmam mesela, üniversiteye başlayıncaya
kadar hep kıyafet zorunluluğu vardı. Bu insanların kişiliklerini yansıttığı
zırhlarından arınmasına sebep oluyordu. Bilmiyorduk, kim nasıl düşünür nasıl
bir hayat yaşar? Bunların hiçbirini bilmiyorduk ve farkında değildik
etkileşimimizin çok yüzeysel kaldığından. Şimdilerde hiçbiriyle görüşmüyorum.
Çünkü onları tanıyamamıştım. Okulda insanları kıyafetleri ile sınırlandırmanın
sonucuydu bu. Sanki hiç kimse fakir değilmiş, hiç kimse zengin değilmiş ve hepimiz
eşitmişiz sanarak büyüyorduk. Gerçekten öyle miydik?
Belli
ölçüde insanlar sınırlandırmalı buna bir itirazım yok. İnsanları başıboş
bırakmak sanki benzinliğin etrafındaki ormanı yakıp onun patlamayacağına
inanmak gibi bir beklentidir. Eğer bir sızıntı varsa veya alevler benzinliğe
ulaşırsa patlama kaçınılmazdır. Başıboş olmak zaten başlı başına bir tehlike,
bunun içine insanı bırakmanın pek bir mantığı yok. Ancak insanlar zarar
görmesin diye onları bir odanın içine kapatıp beklemenin de kimseye bir fayda
getirmeyeceği bellidir.
Sınırlandırmayı
iki başlık altında inceleyebilirim. Birincisi sınırlandırmanın yöntemi ve
boyutu, ikincisi sınırlandırmanın etkileridir.
-
Sınırlandırmanın yöntemi ve boyutu
Sınırlandırma
için en çok kullanılan yöntem korkudur. Korkutmak için genellikle kurallar ve
dini kaynaklı olduğu düşünülen gerçekliği bilinmeyen hurafeler kullanılır. Dini
kaynaklılara şöyle bir örnek verebilirim: Benim küçüklüğümden beri her yanlış
olduğu düşünülen bir hareket yaptığımda “Allah çarpar, Allah yakar, Allah taş
yapar.” Diyerek korkutmaktır. Şimdi baktığımda gerçekten anlamsız ve temelsiz
geliyor. Bu Allah’a inanmadığımdan veya gücünde bir eksiklik bulduğumdan değil.
Allah daha ergenlik çağına dahi gelmemiş bir çocuğa neden zarar versin? Dünyadaki
tek yanlış hareketi yapan ben miydim veya benimki en büyük müydü de beni ilk
cezalandıracak olsun? Binlerce kişinin ölümüne sebep olanı bırakıp küçücük
çocuğa zarar vereceğini söylediğin Allah için sonradan çocuğa Allah affedicidir
merhametlidir dediğinde tabii ki de buna inandıramazsın. Çocukların dini
duygularının eksik olmasının nedenlerinden birisi küçüklüğünde dini kullanarak
korkutulmuş olmasıdır diyebilirim. Allah’tan kendim için bu durum ortaya
çıkmadı. Ancak bu söylediğim göz ardı edilmemelidir.
-
Sınırlandırmanın etkileri
Bu
başlığa toplumsal bir örnek getireceğim. Sonuç olarak insan toplumsal bir
varlıktır. Toplumsal olarak sınırlandırıldığına inanılan bir topluluk olan
Yahudiler, günümüzde Filistin’de yaptıkları buna örnek olabilir. İkinci Dünya
savaşı sırasında soykırıma ve işkenceye uğrayan Yahudiler şuan Filistin’de
binlerce insanı öldürürken hiç merhametleri olmamasının nedeni önceden uğramış
oldukları kötü durumdur. Bu sınırlandırma onların toplumsal karakterini
etkilemiş ve şuan diğer milletlerden daha az acıma duygusuna ve aç gözlülüğe
sahip olmuşlardır.
Sınırlandırma
dediğim durumun insanların ve toplumun duygu, düşünce ve hareketlerinde her
zaman bir etkisi olduğu açıktır. Benim önerim ise insanların kendi
özelliklerini gösterebileceği bir ortam yaratmaktır. İnsanları
sınırlandırdığımızda herkes için engel oluşturacak durumlar ortaya çıkacaktır.
Bir sınırlandırma başta söylediğim gibi kelebek etkisi ile birçok sonuca
götürüyor. Bu sonuçları aza indirmediğimiz durumda insanlık olarak yeterince
istediklerimizi kusursuz olarak yapamayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder