16 Mart 2017 Perşembe

Travmadan Sarsıntıya


Yazıya başlamadan önce travma ve sarsıntı kelimelerinin anlamlarını vereceğim, daha sonra yazının içinde belli başlı yerlerde kendi travma ve sarsıntı terimlerine yüklediğim anlam üzerinden devam edeceğim.
Travma: 1. 1. isim, ruh bilimi Sarsıntı
2. tıp (***) Bir doku veya organın yapısını, biçimini bozan ve dıştan mekanik bir tepki sonucu oluşan yerel yara, örselenme
Sarsıntı: 1. isim Sarsılma işi, birden sallanma
2.Titreme, titreyiş
3. Deprem
4. Deprem sırasındaki yer hareketlerinin her biri
5. Bir kişi, toplum, kurum veya kuruluşun dengesini etkileyen, beklenmedik olumsuz değişiklik
6. Ruh bilimi, Canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan durum, sadme, travma.

Şimdi çayımı koyup geldim, neden böyle başladığımı açıklayayım. Burada beni takip eden kişilere sadece kuru kuru kendi düşüncelerimi aktarmayı biraz kendime yakıştıramadım. Mesela şuan beni takip eden veya bu yazıyı okuyan insanlar travma ve sarsıntı kelimelerinin anlamlarını ve kullanılması gereken kelimenin “sarsıntı” kelimesi olduğunu öğrenmiş oldu. Benim gibi bu dili kullanan insanlara, dilimizin yeterli olduğunu öğretme çabalarımdan biriydi.

Travma kelimesini her duyduğumda aklıma hemen trajedi gelir, ardından Romeo ve Juliet. Bir türlü ısınamadım bu kavramlara, hep bir eksiklik olarak kaldı içimde. Bir isyan ve başkaldırı isteğiyle dolup taşıyorum aslında her seferinde. Benim gözümde travma, bir olay o an olup bitiyorsa ve bunun sonucunda bir trajedi yaşanıyorsa o zaman anlam taşıyor. Mesela çok ani bir sinir patlaması yaratan olaydan sonra eğer o öfke dışa vuruyorsa işte o zaman bu bir travmadır. Çünkü dışarı vurduğu andan itibaren trajedi yaşanma olasılığı büyük potansiyel gösterir. Yaşanılan travma sıcaklığını gösterdiği zaman içerisinde trajediye yol açmalıdır ki o zaman anlayabilirim ben onun travma olduğunu. Böyle şeyler hızlı yaşayan toplumların bireylerinde görülüyor genelde. Asi kişiler, -belki çoğunluğu çocuklar olabilir- bir travma sonrası ortalığı kırıp döküyorsa, ağlıyorsa veya travmayı atlatana kadar bağırıyorsa işte o zaman trajedi yaşanıyordur. Bu benim gözümde bir travmadır. Ayrıca trajedi sözcüğünün Türkçesi de “ağlatı” olarak kullanılmalıdır.

Sarsıntı dediğim kavram ise benim düşünce dünyamda çok ayrı yere sahiptir. Sarsıntı dediğim şey öyle etkisini hemen göstermez. Bizim buralarda çok sinirli olan birisine veya bir hışımla alelacele karar verecek birisine “dur önce otur şöyle bir soluklan sonra sakin kafayla yaparsın ne yapacaksan” derler, işte o oturup sakinleştiğimizi sandığımız andan itibaren o sarsıntı etkisini göstermeye başlayacaktır. Kırıp dökerek, öyle hemen belli olacak şekilde dışa vurumu olmayan şeyler benim için sarsıntıdır. Son söylediğim biraz karmaşık veya anlamsız oldu farkındayım, açıklayayım. Mesela, bir çocuğun babasını birileri öldürdü diyelim. Çocuk üzüldü falan belki ama öyle büyük bir tepki göstermedi ilk zamanlarda. Yıllar geçtikçe çocuk babasını öldürenlerin belli özelliklerini taşıyan herkese bir ön yargı göstererek nefret ediyorsa, babasının yokluğunu bir sürü sembollerin altında gizleyerek anlatmaya çalışıyorsa işte bu bir sarsıntıdır benim için. Bunu daha iyi anlamak için Peyami Safa’nın hayatına ve eserlerine bakmak yeterli olur diye düşünüyorum. Ben böyle anlamıştım. (Ben anlamışsam herkes rahatça anlar gibi bir hava var dimi? hehehe) İşte sarsıntı kavramı benim düşünceme göre böyle bir anlam taşıyor.

Travmadan sarsıntıya dedim ama günümüzde sekülerleşen ve anı yaşa felsefesine doğru itilen insanlar, sarsıntılardan travmalara doğru gidiyor gibi duruyor değil mi? “Eğer sinirlendiysen, üzüldüysen veya hırslıysan hemen duygularını belli et sonra geç kalacaksın.” Düşüncesi insanların bilinçaltlarına kadar işlenmeye çalışıyor ve insanlar buna göre davranıyor gibi görünebilir. Aslında farkına varırsanız, insanlar tam sekülerizmi benimseyemediler ve sekülerizmden de uzaklaşamıyor. Bu durum anı yaşa felsefesine yakınlaştırsa da, kendisini o felsefeye tam ait hissedemeyen potansiyel sekülerizm kurbanları, her yaşadığı travmayı bilinçsizce sarsıntıya çevirmeye başlıyor. Çünkü anı yaşamayı henüz tam kabul edememiş bireyler, yapacaklarının doğruluğunu ve yanlışlığını sorguluyor, ölünce tekrar dirileceği bilgisi bulunan bilinçaltları tarafından da baskıya uğrayarak kararsızlaşıyor. Yaşanılan travmayı, normal olarak sarsıntıya çeviriyor. Çünkü olay sıcaklığında patlayamayan duygularını bir şekilde dışarı atmalı aksi halde daha çok zarar göreceğini ön görüyor. İşte günümüzün insanının büyük çıkmazlarından birisi de budur.

Anlatmaya çalıştığım şeyi anladığınızı varsayarak, tekrar görüşmek üzere diyorum. J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder