Biraz
dertleşesim var bu gün. Soğuk algınlığının eşiğindeyim, hiçbir
şeye halim yok. Bıraksalar günlerce uyurum aslında bırakıyorlar da uykum
gelmiyor. Hasta olacağımdan mıdır bilmiyorum da acayip sinirlerim bozuk
Süleyman Çakır gibi ''Allah hakkı için çok üstüme geliyorlar. Herkes üstüme
üstüme geliyor. Bardak zaten dolu, damlayana yazık olacak.” kafasındayım. Daha
önce yazdığım bir yazıda insanların beklentiye girmemesi gerektiğini
söylemiştim. Üzerimde beklenti olması sinirimi bozduğu için söylemişim
muhtemelen şimdilerde anlıyorum o yazımı. Sürekli olarak iyi olmaya ve alttan
almaya çalışmaktan bıktım. Ben de insanım be kardeşim her şeyi sakin
karşılayacağım diye bir kural yok. Daha içimde tuttuklarımın yüzde birini bile
dışarı vurmamışken bana kızmaya başlamanıza anlam veremiyorum. İstediğim şeyler
olmadığında her seferinde “hayat böyle Bülent kafana takma” diyorum ama bir
yerden sonra artık içimde biriktirdiklerim dışarı çıkmak için kendini zorluyor.
Dertler bir tane değil ki çözeyim, her düşündüğüm ve istediğim şey ters gidince
artık neye veya kime tutunacağımı bilemiyorum. Biriniz de tutun beni kaldırın “hadi
kardeşim sen bunlara boyun eğecek adam değilsin” diyin diye bir beklentiye
giriyorum aslında.
Kendimi
romantik olarak adlandırıyorum şu sıralarda. Romantik dediysem hepimizin
zamanında duyduğu Rönesans zamanındaki romantiklikten bahsediyorum. Sevgilisine
karşı hareketleri sonucunda romantik olarak adlandırılanlarla şimdilik alakam
yok. Belki bir gün eğer öyle olmuşsam bunu size de söylerim zaten. Neyse dedim
ya kendimi romantik olarak görüyorum diye bu düşünceye duygularımın
düşüncelerimi fazla etkilemesinden dolayı vardım. Ama şöyle yazılanları
okuyorum falan benden daha romantikmişsiniz bunu da söylemeden edemeyeceğim.
Yazılarınızda, konuşmalarınızda gereksiz yere etrafınızdakilere veriyorsunuz
gazı. Yürü oğlum, aslansın oğlum, yaparsın koçum, sen şöyle büyüksün böyle
akıllısın tabirlerine yakın şeyleri çevirip çevirip söylem haline
getiriyorsunuz. Biraz mantıklı davranın be kardeşim. Behzat Ç. gibi “Bu
romantizm nereye kadar ya” diye bağırasım geliyor.
Elon
Musk uzaya arabasını mı ne fırlattı bu günlerde hemen başladılar millet uzaya
araba gönderiyor, uzaya gidiyor biz hala nelerle uğraşıyoruz diye konuşmaya.
Uğraşma kardeşim, kalk git bir araba da sen yap sen de gönder. Elinden tutan
var sanki “odunun” bir de bilmiş bilmiş konuşuyor. Neyin eleştirisini yaptığını
sanıyorsun? Sadece konuşuyorsun başka bir iş yaptığın yok. 8-5 devlet memuru
olarak çalışıyorsun bir de sanki biz “öküzüz” sen profesörmüşsün gibi
konuşuyorsun ya ayar oluyorum sana haberin olsun. Herkesin derdi farklıdır,
kimine göre imkansız olarak görülen bir şey diğer kişinin imkanları dolayısıyla
bir sorun olarak bile sayılamayacağını bilmiyor musun? O adamın bulunduğu
şartlarda bunu yapabilmesi bir başarıdır evet ama o adam bunu başardı diye
kendi dertlerimizi neden küçük görelim? Sorunlarımızı çözmeye yanaşmıyorsanız,
sorunun bir parçası olmayın. Çevremizdeki ve ülkemizdeki sorunları çözelim biz
de tır yollarız ne olacak? Ama şu kendi sorunlarını küçük görmeyi bir an önce
bırak gözünü seveyim. Ben toplumsal kalkınmanın bireysel gelişimden geleceğini
savunan birisiyim. Aksi takdirde yine “ezenler ve ezilenler” farklı isimlerle
yaşamaya devam edecek. Herkes bireysel olarak gelişmeye başladığında toplumsal
kalkınma ve barışın önü açılabilir. Benim düşüncelerim bu yönde ve bu yüzden
sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorum. İşte dertleşelim dediğimdeki
dertlerim de aşk falan mevzuları değildi. Ben kendimi geliştirmeye çalışırken
başkalarının kendilerini yerin dibine doğru götürmesine, yanlışların içinde
boğulmasını kendime dert ediniyorum. Galip Erdem’in kitabında okuduğum “Feza
Tehdidi” bölümünde de işte aynı bunlara benzer şeyler söylemiş. Yalan olmasın
abimiz güzel yazmış, ben de etkilendim. Bu bölüm biraz da ona saygımı göstermek
için yazıldı.
Yakında
“Sinir Olduğum Şeyler” isimli bir seri yazma planım var. Fazla uzun yazılar
olmaz muhtemelen. Bu seriyi ve genel olarak bu blogu da ben öldükten sonra benim
nasıl birisi olduğumu unutmamaya çalışanlar için yazıyor olacağım. Yüzümü,
tipimi falan değil de burada yazdıklarımı hatırlamanız benim istediğim şeydir.
Şimdi aklınıza gelebilir şimdi ölüm falan nereden çıktı diye bir düşünce,
kendimi iki üç ay içinde ölecekmişim gibi hissediyorum nedense. Hislerim doğru
çıksa da çıkmasa da pek bir sorun oluşturmuyor benim için. Bu hayatta zaten
beklentilerime ulaşamayacağımı kabullendiğim için yaşıyor olmak sadece zaman geçirmekten
ibaret bir eylem olarak geliyor bana.
Esenlikle
kalın.
Aklıma geldi, bakın yukarıda iletişim bölümü var. Yorum yapmak istemiyorsanız mail atın, düşüncelerinizi merak ediyorum. Tabi canım da sıkılıyor, vakit geçirecek şeyler arıyorum :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder