7 Mart 2018 Çarşamba

Ülkücülük: İlerleme ve Bilinçlenme


“Toplumların gelecek idealini sürekli olarak yeniden inşa eden gençliktir. Gençliğin yeni ufuklara doğru ilerlemek amacıyla milli ülküler edinmesi ise toplumun geleceğini garanti altına alır. Gençliğin milli ülküleri benimsemesi için de yol göstericilerin, aydınların ve liderlerin milli düşüncelere yönelik politika ve gayeleri olmalıdır. Bu yol göstericiler, gençliğin bir arada toplanması için milli ülküleri en doğru biçimde özümsemelerini sağlayacak oluşumları ve yapılanmaları kurmalıdırlar. Ancak bu sayede toplumun geleceği olan gençler milli ülküler ile donanır ve toplumu en iyi şekilde daha ileriye götürür.”

Yukarıdaki paragraf Ülkü Ocaklarının biz kimiz bölümünün başında geçiyordu. Biraz bu paragraf ile “ülkücü” gençlerin durumlarına değinmem gerekiyor artık. Yeterince gözlem yaptığımı düşünüyorum.

Paragrafta sürekli vurgu yapılan nokta Ülkücü gençlerin sürekli olarak ilerlemeyi hedef edinmesiydi. Bu ise bir lider, yol gösterici ve aydınlar tarafından yapılmasının gerekliliğine değinilmiştir. Burada iki sorun var. Birincisi, yol gösterici kişiler ne kadar ilerleme taraftarıdır? Bu her toplulukta olan bir sorun aslında. Güçlü denetim mekanizması olmazsa yani denetim mekanizması görevini yerine getirmez veya işin ehli olmayanlar tarafından ele geçirilip sorunlar görmezden gelinmeye başlanmışsa ilerleme diye bir şeyden söz edebilir miyiz? Yol gösterici olacak kişiler, ilerleme hedeflerini doğru koymaları ve ilerleme yöntemlerini yani liderlik yaptığı kişilere ilerlemeyi nasıl başaracaklarını ve bunu yapmaları için gerekli gayreti ve morali sağlaması gerekmektedir. Önceki cümlemde anlatmak istediğim, yol gösterdikleri kişilere ilerleme için gayreti aşılamaları ve vasıfsızlıkları gidermeleri gerektiğidir. Eğer vasıfsızlık gösteren, görev bilincini kabul etmeyen insanlar var ise onları bir an önce tasfiye edip hedeflerine uygun kişiler ile yollarına devam etmelidirler. Ülkü, gevşekliği ve vasıfsızlığı kabul etmez. Eğer bir insan içinden geldiği için değil de mecburiyetten bu yolda duruyorsa derhal o yoldan dönüp hem kendisini hem de içinde bulunduğu teşkilatını zor durumda bırakmamalıdır. Yol göstericilik, Ülkücülüğün temel taşlarından olduğu başlangıçta paylaştığım paragrafta anlatılmıştır. Eğer yol gösteremeyecekseniz ve sadece durumu idare etmek için çabalıyorsanız emin olmalısınız ki sizin bu durumunuzu gören insanlar sizinle aynı yolda devam etmek istemeyeceklerdir. Ülküye zarar vermekten korkan ülkücüye canımı veririm, ancak ülküyü kendi menfaatleri için kullanan birisine düşman olmayı dahi kendime hakaret sayarım.
İkinci sorun ise, bir teşkilatta bulunan kişilerin ilerlemeyi kendilerine sadece “sözde” hedef edinmesidir. Laf ile peynir gemisi yürümez ve az laf çok iş yapmak gerekir. Ülkücü dediğimiz birey hangi mevkide olursa olsun görevlerini eksiksiz yerine getirmeli, ilerlemeyi hedefleyen her şeyi elde etmek için canla başla çalışmalı ve kendilerine yol gösteren kişileri de bu yolda ilerlemesi için teşvik etmelidir. Eğer bunları yapmayan ve yapmaya cesareti olmayan insanlardansanız bu eksiklerinizi gidermelisiniz. Bunları da yapamayacaksanız, Ülküye zarar vermemek için kendinize yeni bir yol çizmelisiniz. Bir ülkücü her zaman her şeyi sorgulayabilmeli, kendisine uygun olan yolları keşfetmeli ve sadece bu dava için çalışmalıdır. İnsanlar bu davanın kendilerini yukarılara taşımasını bekliyor. Hayır, böyle bir şey mümkün değildir. Her birey davasını yukarıya taşıdığı kadar kendisini yukarıya taşır. “Bizim hedeflerimize onların hayalleri dahi ulaşamaz” diye bir laf vardır bilirsiniz. Davanızı ne kadar yukarıya taşırsanız ve ne kadar ilerlerseniz kendiniz de davaya hizmet ettiğiniz derecede yükselirsiniz. Ülkücülükte ve teşkilatta bulunanların bilmesi gereken en önemli hususlardan birisi de bulunduğunuz makamın (lider veya tebaa) az veya çok getirisinin olmamasıdır. Şunu söylemek istiyorum, hangi makamda bulunursanız bulunun eğer siz bir şeyi başarmak istiyorsanız makamınızın bir önemi yoktur. Makamların dava nazarında bir artısı yoktur. Önemli olan kendisini bu yola adamak, hizmet etmek ve etrafındaki yoldaşlarının da aynı hedefe yürümesi için bilinçlendirmektir.

- Peki, bu bilinçlendirme nasıl olmalıdır?
Birinci kural, bilinçlenmeyi kabullenmeyen ve isteksiz olan insanlarla boş vakit harcamamak gerekmektedir. O kişiler demek ki sizinle aynı düşüncede değiller ve sizinle birlikte olmasına gerek yoktur. Bilinçlenmeyi isteyen yani istekli insanlar önceliklidir.
İkinci kural, tek alana bağlı kalınmamalıdır. Mesela bir insana sürekli olarak dava ile ilgili bilgiler verirseniz bu kişinin isteği düşecektir. Gelişme tek yönlü değildir. Hem davaya ait bilgiler hem de farklı alanlardaki bilgiler öğretilmelidir. Mesela, dava ile ilgili bir konunun yanında insanın farkındalığını artıracak bilgiler verilerek seminerler çok yönlü olmalıdır. Boş muhabbetlere gerek yoktur. Siyaset, futbol, magazin vb. konular ülkücü bireye bir şey kazandırmamaktadır.
Üçüncü kural, farklı anlatım tarzlarıyla ve farklı yerlerde seminerler yapılmalıdır. Sürekli olarak bir kişi size bir şey aynı şekilde anlatırsa o kişiye karşı oluşacak düşünceler öğrenmeleri azaltır. Aynı yerde yapılan öğrenmeler de verimliliği düşürür. Bulunduğunuz ortam konunun dışına çıkacak etkilerden sıyrılmış bir yer olmalıdır.
Dördüncü kural, kişiler kendileri de öğrenmelerine ve bilinçlenmelerine devam etmelidir. Yani sadece belli bir yer ve zamanla bilinçlendirme yapılamaz. Bilinçlendirmek istediğiniz kişi ayırabildiği zamanını düzgün kullanarak bilinçlenmeye çabalamalıdır.
Beşinci kural, bilinçlendirme yaptığınız kişilerin düşüncelerine de değer vermelisiniz. Ayrıca kişileri iyi takip etmelisiniz. Lafla peynir gemisi yürümez demiştim az önce, işte kişiler söylediklerinizi yaptığını söyleyip sizi geçiştiriyor olabilir. Konuların takipçisi olmalı ve geri dönüt alarak bilinçlenip bilinçlenmediklerini kontrol etmelisiniz.

Dokuz Işık doktrinin maddelerinden birisi bilindiği gibi İlimciliktir. Bu maddeyi göz ardı ettiğiniz durumda teşkilatlar kıraathanelerin kahvehaneye dönmesi gibi bir değişim gerçekleştirecektir. Ülkücülüğün bana ve birçok kişiye göre temeli ilimdir. Atatürk’ün de söylediği gibi: “Hayattaki en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” Bilinçlenme ve bilgilenmenin olmadığı yapılarda ilerleme diye bir şeyden söz edilemez. İlerleme olmaz ise davaya hizmetten söz edilemez. Bir ülkücünün ana gayesi bilinçlenmek, bilgilenmek ve bunları aktarmak olmalıdır. Artık devir değişti, sokaklarda bağırıp çağırıp eylem yaparak bir yere varılamıyor. Önemli olan düşüncelerdir ve söylemlerdir. Ne kadar fazla fikir ortaya koyuyorsanız o derece davanıza hizmet ediyorsunuzdur.

İçinde bulunmaktan mutluluk, cesaret, onur ve gurur duyduğum davamı yere düşürmeye çalışan kim olursa olsun karşında durmaktan tereddüt etmediğim gibi davamı yükseltmek için elimden gelen her şeyi yapmaktan da mutluluk duyuyorum. Benim gibi düşünen ve söylediklerimdeki haklılık payını fark eden herkese teşekkür ediyorum. Daha önce yazdığım bir söz ile yazımı sonlandırıyorum.

“Türklük bilincini, İslam ahlakıyla birleştirerek, Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşıp bunu aşarak tüm Türk milletine ve insanlara önderlik yaparak Dünya üzerindeki haksızlık, adaletsizlik, merhametsizlik, vicdansızlık, cahillik ve vahşiliği bitirmek en asli görevimizdir.” -Bülent B.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder