Alçağım
ben! Alçağım ben! Alçağım ben!...
Hayatında
bir kez bile sevgiyi yüz üstü bırakmış, içinde barındırdığı saflık ve
samimiyeti görememiş tüm insanlar acı çekmekte haklılardır. Dünyanın gösterişi
ve şekilciliği içinde buhranlar dahi yaşamadan yaşamak ne büyük aldanış!
Buhranların içinde yok olmak ne acı!
Neriman,
sen o kadar arada kalmışsın ki halini gördükçe insanlarımı görüyorum. Neriman,
sen o derece aldanmışsın ki bu hayatın içinde barındırdığı özgünlüğü
göremeyecek duruma gelmişsin. Bir hikaye duymamış olsaydın, bir yaşanmış
olmasaydı yok olup gidecektin sen de herkes gibi o içi boş gösterişlerin
içerisinde. Aynı, aynı biz gibisin Neriman!
Sen
Doğu ve Batı kültürü altında ezilmiştin. Sen o buhranlarını atlatamayacak, bunu
kendin bile fark edemeyecek kadardın. Şimdilerde ise biz Avrupa ve Türk kültürü
arasında seçim yapma zorunluluğundaymış gibi hissediyoruz, nedense. Kendi
kültürümüzü o derece düşük görüyoruz ki onu çok uzak hissediyoruz kendimize ve
belki de çok uzak bize. Bunu dillendiremiyoruz belki bu günlerde ancak
hissedebiliyorum. İçimden öyle çok mücadele etmek geliyor ki bu ikilikle ancak
toplumumun korkaklığı belimdeki insan olmayı hissettiren soğukluk gibi kendini
sürekli hatırlatıyor. Sürekli anlatıyorum, bakın diyorum bakın! Hakikate bu
kadar yakınız, çok yakınız! Neden korkuyorsunuz? Neden görmüyorsunuz diye
bağırıyorum her anda.
Moda
dediğimiz şey ne? Ne uğruna bizim hayatımıza müdahale ediyor? Moda, kendine
yakışanı giymek diyoruz. Kendi içimize sindiği gibi yaşamak modadır diye
sloganlaştırıyoruz. Ancak sadece söz de böyle kalıyor. Sadece popüler kültürü
takip ediyoruz. Popülerler moda oluyor, moda kapitalizm oluyor. Sömürmeye
başlıyor, popülerce!
Ve
fark bile edemiyoruz. Her şeyi görüyoruz, her şeyi biliyoruz. Ancak parçaları
birleştiremiyoruz. Dünü bu günden ayırıyoruz. Bütün tarihi parçalıyoruz ve
kendimiz de her parçada yok olmaya başlıyoruz. Kendi parçalarımızı ellerimizle,
sözlerimizle ve düşüncelerimizle siliyoruz. Yok oluyoruz. Sonra yine buhranlar
geliyor. Buhranlar, buhranlar ve intihar ediyoruz. Ne toplum olabiliyoruz ne de
birey olabiliyoruz. Arada kalmışlıklar ve sınıflandırma yanılgıları bizi yok
ediyor. Her şeyi sınıflandırıyoruz ve bir sınıftan diğer sınıfa geçişleri
yazılı olmayan kurallarımızla, içten içe gizliyoruz. Ve arada kalarak
sıkışıyoruz, Neriman oluyoruz. Anlatamıyoruz ve anlaşılamıyoruz…
Bir
gün eğer cesur olabilirsek, fark edebilirsek ve geç kalmışlığımızı fark edersek
çıkıp hep beraber bağıracağız, aynı sevgilisini gösteriş ve para uğruna terk
eden Rus kadın gibi: Alçağız biz! Alçağız biz! Alçağız biz!
Not:
Neriman ve Rus kadın, Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye romanındaki
karakterlerdendir.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilModa, kendine yakışanı giymek diyoruz. Kendi içimize sindiği gibi yaşamak modadır diye sloganlaştırıyoruz. Ancak sadece söz de böyle kalıyor. Sadece popüler kültürü takip ediyoruz.
YanıtlaSilBu kısımı cokk sevdim elinize sağlık güzel yazı olmuş
Teşekkür ederim. :)
Sil