Bu gün öyle garip bir şey oldu ki derste “Dünyaya hükmeden
devletler kuran ecdadın torunlarıyız diye ortalıkta dolaşıyoruz. Ama onlara
layık olmak için hiçbir şey yapmıyoruz.” Cümlesinin birebir kopyası denebilecek
bir cümleyi hocamdan duydum. Bir an düşündüm acaba benim yazımı mı okudu? Sonra
bunun pek ihtimali olmayacağını düşünüp aklın yolu birmiş dedim geçtim.
Sokrates “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” demiş
zamanında, bunun farkında olarak nasıl hala öğretilerini devam ettirdi veya
tanrının en bilgin insan ünvanını verdiği kişi olarak tek bildiği şeyin hiçbir
şey bilmediği olduğu halde nasıl bilginlikten söz edebildi ve bunca felsefeyi
yapabildi diye düşünüyordum. Bunu bilmeme imkan yoktur belki ama ben bunu
duymuş olmama rağmen bundan sonra nasıl bir şeyler bildiğimi iddia ederek
konuşmaya ve yazmaya devam edebilirim? Ben de kendimce şöyle bir savunma
yapabilirim. Doğru bilgiye ulaşamayız, çünkü insanlar kusursuz varlıklar
değildir, her ne kadar doğruya yakın bir bilgi ortaya koysak da bu doğru
olmadığı sürece bir anlam ifade etmez. Çünkü bir zayıf noktası bulunduğunda
çürütülebilir ve bütün iddiamız geçersiz olabilir. Bunun çözümü olarak da şöyle
bir şey düşündüm; eğer bir sözü doğruluk ve yanlışlık düzleminden soyutlayarak
söyleyebilirsek o sözü bir değerlendirmeye tabii tutmazsak doğruluğu veya
yanlışlığı değil onun söylemek istediğimizi ne kadar içerdiğini tartışabiliriz.
Doğru/mutlak bilgiyi ve gerçekliği aramak benim için hiçbir zaman kanıtlanamayacak
bir uğraştan ibarettir. Her fikrin, bilginin bir eksikliği olduğu için bunu en
mantıklı cevap kabul edebiliriz ama bunu doğru kabul edemeyiz. Odaklanmamız
gereken nokta doğruluk veya yanlışlık, iyilik veya kötülük değildir. Odağımız
söylenen sözün düşüncemizi ne kadar içerdiğiyle ilgilidir. Bir yargıya varmak
bir sınırlandırmaya gitmeyi gerektirir. Biz kusurlu varlıklar eksiklerimizle
böyle bir yargıyı vermemiz sadece yanılsamadan ibarettir ve kendimizi eninde
sonunda küçük düşürecek bir davranıştır.
İyi ve kötü diye bir kavram önümüze çıkıyor diye biz bir
şeyleri iyi ve kötü diye bir gruba sokmamız gerekir mi? Biz bir balık
gördüğümüzde onu illa kavanozda suyun içine mi koymamız gerekir? Onu denizdeki
bir suya da koyabiliriz. Burada iyi ve kötü deniz ve kavanozdur. Su balığın
yaşama koşuludur, sözünde ortaya çıkma koşulu içimizdeki fikrin kaynağıdır. Sözün
iyiliği kötülüğünden ziyade ortaya çıktığı kaynağını ne kadar yansıttığıdır.
Söz fikri tam yansıtmıyor diye söyleyen kişi haricinde birisinin, hatta
söyleyen kişinin söylediği sözün fikrini ne kadar yansıttığını söylemesi yanlış
olur. Bu da göreceli bir kavramdır. Sözü söyleyen kişi bakımından sözün fikri
tamamıyla yansıttığını düşünebilir ama bu fikri tam yansıtmıyor da olabilir
veya yansıttığını düşünmemesine rağmen aslında yansıtabilir. Fikrin boyutunu
ölçemeyeceğimiz için sözün fikri ne denli yansıttığını da değerlendirmek boş
bir çabadan öteye gidemeyecektir.
Aslında önemli olan insanların düşüncelerini eksik veya tam,
doğru veya yanlış söyleyebilmesidir. Bunu bir gruba dahil etmek insanlık için
fikre, kaynağına ve değerlendirmeye vurulan bir prangadan ibarettir.
Thanks for sharing, nice post! Post really provice useful information!
YanıtlaSilAn Thái Sơn chia sẻ trẻ sơ sinh nằm nôi điện có tốt không hay võng điện có tốt không và giải đáp cục điện đưa võng giá bao nhiêu cũng như mua máy đưa võng ở tphcm địa chỉ ở đâu uy tín.