Bazen ocağa bir çay
koyuyorum. Oturuyorum sandalyeye tam karşısında. Düşünüyorum, aslında orada
düşündüğüm kadarım ve o kadarda yokum biliyorum. O çaydanlık kaynayasıya kadar
olan zamanda sanki her şeyi yapabilirmişim gibi geliyor. Dünyayı
değiştirebilirmişim gibi, ölebilirmişim gibi geliyor.
Ölmeyi o kadar çok istiyorum
ki. Ama ölemiyorum lan işte. Kendim istesem de bunu ben yapamam. Ben yaşamak
için çabalamalıyım. Beni yaratanın beni öldürmesi gerekiyor. Ben yaparsam,
içimde bir yarım kalmışlık olacak. Benim yerime ölmüş olanın hakkını ben yaşayarak
ödemem gerekiyor hissi var içimde. Duyduğum tek bir cümle yüzünden, o lanet
olasıca soruya verilen cevap yüzünden ölemiyorum ben yıllardır. Hiç kimse için
kaygılanmıyorum, arkamdan ne derler ne düşünürler gram umurumda değil. Ama
yaşamak için çabalamak zorunda kalmak, hiç istemesem de bunu yapmam gerektiği
düşüncesinin bittiği gün ölmüş olacağımı adım kadar iyi biliyorum.
Bu öyle yoksulluk,
yalnızlık, ihanet gibi saçma sapan bir şey olmaktan çıkalı çok oluyor. Beni
anlamanıza değil, beni dinliyor olmanıza ihtiyacım var. Beni dinleyen var mı?
Sesimi duyan var mı diye haykırmak istiyorum artık. Bak Bülent ben buradayım,
yanındayım seni dinleyeceğim ve karşılığında tek kelime etmeyeceğim gibi bir
cümle duymak ve ağlamak istiyorum.
İçimde öyle bir boşluk var
ki bunu birisinin anlaması bile bir şeyi değiştirmeyecek bu hayatta. Çünkü o
hayat artık ulaşamayacağım benim olamayacak kadar uzakta. Ölmek isteyip de ölememe
sebebim ile alakası yok ama ölmem için yeterli şeyi bana veriyor. 6 sene geçti,
hayatımda ben kokusunu dahi duymadığım birisini herkesten her şeyden çok seveli
tam 6 yıl oldu. O kadar hayat tanıdım, o kadar hayatın içine girdim. Belki
içinde hissettim kendimi o hayatların ama unutulmuyor işte. O boşluk var ya
beni öldürecek bütün sebeplere sahip. O boşluk yüzünden bütün vazgeçmişliğim
belki de. Bu gün gelse dönmek istese kabul ederim ama o ilk tanıdığım günde ki hayatı
sevmekten vazgeçireceğini, onun oluşturduğu boşluğu dolduramayacağını da adım
gibi biliyorum.
Lanet etmek geliyor bazen
insanlara sanki bir işe yarayacakmış gibi. Stolk’un söylediği gibi içinde sevgi
barındırmayan tüm idelojileriniz yerin dibine batsın demek geliyor içimden. Ön
yargılarınıza da lanet ediyorum, kaç hayatı harcadığınızı bilemediğiniz için.
Önceliklerinize lanet etmek istiyorum, sanki bir daha şansınız olacakmış gibi
ertelediğiniz için bir şeyleri. Bütün kalp kıranlarınıza ve kalp kırmaya sebep
olanlara lanet etmek istiyorum, başka hayatları da kırdığınız için. Lanet etmek
istiyorum o kahrolasıca egolarınıza, kendinizi beğenmişliklerinize,
karşısındakine değer vermeyen her hareketinize. Anlamıyorsun, dinliyor musun?
Şaşırdınız mı? O sessiz,
sakin, hiçbir şeye ses çıkartmayan, her şeyi reddeden, her şeyin doğrusunu
bildiğini sanan Bülent’in içinde böyle bir boşluk var. Böyle bir ölememezlik
var. Bu nefret var Bülent’in içinde. Üzülmeyin, kızmayın, acımayın, yardım
etmeyin Bülent’e. Çünkü bana yardım edemeyeceksiniz. Buna izin verecek kadar
muhtaç değilim sizin o kokuşmuş hareketlerinize. Bana harcayacak vaktiniz varsa
barış getirmeye çalışın bütün Dünya’ya. O size daha çok ihtiyaç duyuyor her
patlayan bombada.
Öldüğüm zaman okuyup okuyup düşünürsünüz bir şeyler hakkımda ama şimdi düşünmeyin de bir nefes alayım.
Bülent Böceci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder