6 Ocak 2017 Cuma

Ölememezlik

Bazen ocağa bir çay koyuyorum. Oturuyorum sandalyeye tam karşısında. Düşünüyorum, aslında orada düşündüğüm kadarım ve o kadarda yokum biliyorum. O çaydanlık kaynayasıya kadar olan zamanda sanki her şeyi yapabilirmişim gibi geliyor. Dünyayı değiştirebilirmişim gibi, ölebilirmişim gibi geliyor.

Ölmeyi o kadar çok istiyorum ki. Ama ölemiyorum lan işte. Kendim istesem de bunu ben yapamam. Ben yaşamak için çabalamalıyım. Beni yaratanın beni öldürmesi gerekiyor. Ben yaparsam, içimde bir yarım kalmışlık olacak. Benim yerime ölmüş olanın hakkını ben yaşayarak ödemem gerekiyor hissi var içimde. Duyduğum tek bir cümle yüzünden, o lanet olasıca soruya verilen cevap yüzünden ölemiyorum ben yıllardır. Hiç kimse için kaygılanmıyorum, arkamdan ne derler ne düşünürler gram umurumda değil. Ama yaşamak için çabalamak zorunda kalmak, hiç istemesem de bunu yapmam gerektiği düşüncesinin bittiği gün ölmüş olacağımı adım kadar iyi biliyorum.
Bu öyle yoksulluk, yalnızlık, ihanet gibi saçma sapan bir şey olmaktan çıkalı çok oluyor. Beni anlamanıza değil, beni dinliyor olmanıza ihtiyacım var. Beni dinleyen var mı? Sesimi duyan var mı diye haykırmak istiyorum artık. Bak Bülent ben buradayım, yanındayım seni dinleyeceğim ve karşılığında tek kelime etmeyeceğim gibi bir cümle duymak ve ağlamak istiyorum.

İçimde öyle bir boşluk var ki bunu birisinin anlaması bile bir şeyi değiştirmeyecek bu hayatta. Çünkü o hayat artık ulaşamayacağım benim olamayacak kadar uzakta. Ölmek isteyip de ölememe sebebim ile alakası yok ama ölmem için yeterli şeyi bana veriyor. 6 sene geçti, hayatımda ben kokusunu dahi duymadığım birisini herkesten her şeyden çok seveli tam 6 yıl oldu. O kadar hayat tanıdım, o kadar hayatın içine girdim. Belki içinde hissettim kendimi o hayatların ama unutulmuyor işte. O boşluk var ya beni öldürecek bütün sebeplere sahip. O boşluk yüzünden bütün vazgeçmişliğim belki de. Bu gün gelse dönmek istese kabul ederim ama o ilk tanıdığım günde ki hayatı sevmekten vazgeçireceğini, onun oluşturduğu boşluğu dolduramayacağını da adım gibi biliyorum.

Lanet etmek geliyor bazen insanlara sanki bir işe yarayacakmış gibi. Stolk’un söylediği gibi içinde sevgi barındırmayan tüm idelojileriniz yerin dibine batsın demek geliyor içimden. Ön yargılarınıza da lanet ediyorum, kaç hayatı harcadığınızı bilemediğiniz için. Önceliklerinize lanet etmek istiyorum, sanki bir daha şansınız olacakmış gibi ertelediğiniz için bir şeyleri. Bütün kalp kıranlarınıza ve kalp kırmaya sebep olanlara lanet etmek istiyorum, başka hayatları da kırdığınız için. Lanet etmek istiyorum o kahrolasıca egolarınıza, kendinizi beğenmişliklerinize, karşısındakine değer vermeyen her hareketinize. Anlamıyorsun, dinliyor musun?


Şaşırdınız mı? O sessiz, sakin, hiçbir şeye ses çıkartmayan, her şeyi reddeden, her şeyin doğrusunu bildiğini sanan Bülent’in içinde böyle bir boşluk var. Böyle bir ölememezlik var. Bu nefret var Bülent’in içinde. Üzülmeyin, kızmayın, acımayın, yardım etmeyin Bülent’e. Çünkü bana yardım edemeyeceksiniz. Buna izin verecek kadar muhtaç değilim sizin o kokuşmuş hareketlerinize. Bana harcayacak vaktiniz varsa barış getirmeye çalışın bütün Dünya’ya. O size daha çok ihtiyaç duyuyor her patlayan bombada.  
Öldüğüm zaman okuyup okuyup düşünürsünüz bir şeyler hakkımda ama şimdi düşünmeyin de bir nefes alayım.

Bülent Böceci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder