22 Şubat 2017 Çarşamba

Dilim Türkçe, Acılarım Türkçe

Acılardan bahsedip duruyorum, ölümden, yitip gitmekten. Bunu aslında istemsizce yapıyorum.
Türkçem, benim dilim. Bu dil sayesinde, bu dili konuştuğum, bu dili bildiğim kadarıyla düşünüp hissediyorum. Öyle bir acı yatıyor ki içinde, hissetmeyenler anlayamıyor.
Çin esaretinde, Bizans sınırında, Rusların dibinde, alçak Batıya karşı, işgaller altında, zulümlerde, horlanmalarda, yok sayılmalarda, kurutulmaya çalışılırken soyu ve tuzakların içindeyken yüce Türk bu dili konuşuyordu. Nasıl olsun da acıların dili olmasın Türkçe? Her kelimesinde, her yazılan şiirinde bir acıya nasıl rastlamayalım?
Her sözcükte bir acı var bir de umudu var Türkçenin. Çin esaretinde yok olmamak uğrunda özgürlük için çabalarken, ayaklanırken bu dili konuşuyordu o yüce Türk, bu dili konuşarak koştu uçmağa Kürşadlar, bu dili konuşurken özgür kaldı Bilge Kağan ile bu Türk!
O büyük Bizans ordusu karşısında askerlerine bu dil ile seslendi Alparslan. Bu dil ile konuşurken şehit oldu o kutlu ordunun askerleri.
Bu dil sayesinde Türk, Türk oldu. Türkçe bu Türk sayesinde oldu. Yanında düşen kardeşinin, çocuğunun, özlediği eşinin acılarını işledi her akınında bu dile. Sadece Türk olduğunu hissedenler, Türkü sevenler konuşurken hissediyor.
Neyi mi hissediyor?  Tarihteki yaşanılan her şeyi işlemişiz biz dilimize. Tarihimizi yazmasak bile konuştukça geçmişimizi anlıyoruz. Bir sevda uğrunda, bir kut uğrunda, adaletimiz ve özgürlüğümüz uğrunda yaşadığımız her günün umudunu ve geçmişte yitirdiklerimizi konuştukça hissediyoruz.

Önemli olan dile sahip olmak, ona sahip olduğumuz kadar varız bu Dünyada. O olmazsa bizde yokuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder