“ Eğer
yer yüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak
zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.” - Enam 116
Merhaba.
Sadece
vakit geçirmek ve kafamı boşaltmak için yazıyorum. Bir şeyler anlatacağım tabi
ancak tamamen kendimi ifade etmek ve beni tanımanıza olanak sağlamak için
olacak. Yazımın başındaki ayeti size göstermemin nedeni ise benim hayattaki en
temel felsefemin bu ayet olmasındandır. Bu ayeti okuduktan sonra belki
inanmazsınız ancak kişiliğimde ve hayata bakışımda büyük değişim oldu. Bunun
nedeni ise yer yüzündekilerin çoğunun zanna uyması yani Allah’ın belirlediği
hakikatlerden uzak oluşlarını bana söylemesidir. Çoğunluğun yanılabileceğinin
ve yanılıyor oluşlarının bildirilmesi çok önemli bir şok olmuştu. Çünkü hepimiz
genelde şu şekilde düşünürüz: Bu kadar insan yanılıyor olamaz. En basitinden, Çiftlik
Bank’a parasını yatıran insanlara sorduğunuzda neden paranızı yatırdınız diye, “Bu
kadar insan salak olamaz” diye yatırdık derler ve diyorlar da zaten. Fetöye
baktığımızda da herkes bu kadar kişi buradaysa bir bildikleri vardır diye onlara
katılıyorlardı veya sempati besliyorlardı. Bu kişilere inanmayanlar genelde
dışlanıyordu, kafir diye nitelendiriliyorlardı. Ancak kafir, münafık dedikleri
o insanların haklı olduklarını bir darbe ile anlamaları hepimiz için kötü oldu.
En azından ne olduklarını anlamış oldular. Ayette söylendiği gibi insanlar “zanna”
uyuyor. Zan, “sanı”dır. Yani bir şeyin öyle olduğunu sanmaktır. “Zan ise; hiç
şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.” ayetinden hareketle insanların
çoğunluğu hakikat bakımından bir şey ifade etmeyecek şeylere inanmaktadır. Şunu
da belirtmek gerekir ki, hakikatin tarafında olsan bile hakikati benimsemeyip
yine ona “zann” ile yakınlık göstermenin bir hükmü yoktur. Bu aynı “Atalarının
dinine mi inanıyorsunuz?” ayetiyle aynı kapıya çıkar. Şimdilerde de biz zann
ile atalarımızdan miras aldığımız dini benimsiyoruz. Yani hakikatin bu olduğuna
sadece çoğunluğa göre karar vererek inanmış gibi yapıyoruz.
İşte
bu ayetin gösterdiği yol ile ben etrafımdaki her şeye şüphe ile bakmaya
başladım. Zaten başta da hakiki din İslam mıdır diye sorarak başlamıştım
sorgulamalarıma ve eleştirmelerime. İnsanın hayatında sorgulamaya başlayacağı
ilk şeylerden birileri: “Beni birisi yarattı mı, bir din gönderdi mi ve bu din
doğru mu” olması gerekmektedir. Ben de bu düşüncemden dolayı buradan başladım.
Ardından gerçekten de Allah’ın varlığına, hakiki dinin İslam olduğuna,
kitabının Kuran olduğuna ve tabi peygamberinin Muhammed(s.a.v) olduğuna iman
ettikten sonra bu ayeti kendime temel alarak sorgulamaya devam ettim. Eğer bu
ayeti görmemiş olsaydım “Sen bu kadar insandan iyi mi biliyorsun ve bu kadar
insan yanılıyor da sen mi doğrusunu görüyorsun” soruları karşısında ümitsizliğe
düşerdim. Allah’a binlerce şükür ediyorum ki Kuran’ı göndermiş ve beni onun
yolunda sevk etmiş. Her ümitsizliğe düştüğümde gönlüme güven veriyor ve rehber
olsun diye Kuran’ı her derdime derman olacak şekilde eksiksiz ve
detaylandırılmış şekilde gönderdiğini bana gösteriyor.
Hem
ailem hem akrabalarım hem arkadaşlarım her şeye bu kadar şüpheci yaklaşmam
konusunda endişeleniyorlar ki bunda kendilerince haklılar. Çünkü bu kadar şüphecilik
insanı çok başka bir noktaya itebiliyor bunu çevremizdeki ve tarihteki
düşünürlerden görüyoruz. Ancak benim temelime ve dayanağıma güvenim tam olduğu
için bunları dert edinmiyorum. Bir müslümanın Kuran’a dayanarak, yani
yanlışlıklarından arındıracak en güvenilir kaynağa dayanarak sorgulama
yapmaması için ne gibi bir korkusu olması beklenir ki? Düşünmezsem,
sorgulamazsam ve eleştirel yaklaşmazsam neden Allah bana aklı vermiş ve “Hiç
düşünmez misiniz?” diye sormuş olsun? Ben bu yola Allah sayesinde sevk
edildiğimi düşünüyorum. Bu güven ve huzurla ilerlemek ne kadar muhteşem bir
şeydir keşke bilseydiniz diyorum, keşke. Bu kadar düşünme sapıtırsın oğlum diye
gelmeleri o kadar komik geliyor ki. Allah ve Kuran ışığında çarpıklıkları
görmeye çalışmak nasıl sapıtmak olsun? Bu yüzden sürekli olarak düşünün,
eleştirin ve sorgulayın diyorum. Bu yüzden bu kadar zahmete katlanıyorum.
Biraz
dini konulardan bahsetmişim gibi oldu yazı ancak hayattaki en temel dayanağımız
din değil mi? Dini şeyler çerçevesinde hayatımızı şekillendirmemiz, bunlar
üzerinde düşünmemiz ve konuşmamız gayet doğal değil midir? Size şunu rahatlıkla
söyleyebilirim ki dini konulardan bahsetmeye başladığınızda hele bu dini konu Kuran
ve Allah ile ilgiliyse içi sıkılanlar olduğunda ve bunlardan bahsetmemenizi
söyleyenler olduğunda kendilerine dönüp bir bakmalarını söyleyin. Çünkü Kuran
ve Allah’tan söz açıldığında bunlardan bahsetmek istemeyen birisi imanında
yeterince samimi değildir ve zanna uyuyorlardır. Yukarıdaki ayet ve bir önceki
cümlem ile ilgili o kadar çok ayet var ki bunları buraya yazsam yazı sayfalarca
uzar. Bu yüzden Allah’ın ilk emrini hepinize hatırlatıyorum: “Oku.” Kuran’ı oku
ve anlayabildiğin dilde anlayana kadar oku. Müslümanım demenin şartlarından
birisi Kuran’a iman etmiş olmaktır. Kuran’ı kendi dilinde okuyup anlamamış ve
iman etmemiş birisi kendisini müslümanım diye nitelendirmesin. Çünkü buna iman
ediyorum ki Allah Kuran’ı bir kez bile okumadan iman ettik diyenlerin imanını
kabul etmeyecektir. "İnsanlardan
öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe
inandık." derler."
Okuyun,
sorgulayın, eleştirin. Çünkü aklınızın hakkını başka türlü veremezsiniz.
Çok güzel yazmışsınız, elinize sağlık. Kesinlikle hayatın yaşam temelinde; sorgulamak ve düşünmek vardır. Bunu da aklımız ile ölçüp yaparız. Körü körüne bağlanmak, inanmak hiçbir zaman doğru değildir. Taklidi iman diye nitelendirdiğimiz imana girer. Biz sorgulayan ve düşünüp araştıran, hakkıyla öğrenmeye çalışan kişiler ise; tahkiki iman yani sorgulayan Müslümanlar olarak nitelendiriliriz. Verdiğiniz örnekler beni etkiledi diyebilirim. Çünkü imanımı bir kez daha sorguladım ve bir kez daha imanım arttı diyebilirim. Neyse size başarılar. Takipteyim.
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim. :)
Sil