Saat
on ikiydi. Cüneyt, neden hep ediplerin bu saati gecenin tam ortası diye
tanımladıklarına anlam veremediğini hatırladı. Ne zaman gece olurdu da ortası
on ikiydi. -On iki- dedi bir fırt çekti sigarasından. Acaba yazmanın zamanı
olur muydu? Vakitleri olmadığında sonradan yazmayı deneselerdi yine o güzel
yazılar yazılır mıydı? Şimdilerde insanların hiçbir iş için vakitleri yok dedi,
bir fırt daha çekti. Artık nikotinin varlığını hissetmişti vücudu, biraz
gevşedi. Yine uyumamı söyleyecek birisi yok diye düşündü. Onun için uzunca bir
süredir tek başınaydı kocaman evde. Bazen tedirgin oluyordu ama yalnızlığı
tedirginliğini bastırıyordu. Bir müzik açtı, eskilerden. Şimdiki nesil için bir
asır öncesi gibi gelebilecek bir zamanda yapılmış ama onun için daha dün ilk
defa dinlemiş olduğunu düşündüğü bir müzik. Bir keman çalıyordu soloda, o
melodi sanki hayatı anlatıyormuşcasına inliyordu tek başına. Arka arkaya kaç
defa dinlediğini fark etmeden geçen zaman aklına düştü. Uyumalıydı, yatağa
uzandı. Korktuğu başına geldi. Sol tarafında yine bir ağrı başlamıştı. Uyursam
geçer dedi ama uyumaya çalıştıkça çarpıntısı artıyor gibiydi. “Hay aksi,
gecenin bu saatinde hem de. Sırası mıydı şimdi bunun?” dedi. Sonra tek başına
ölmek istediğini hatırladı, üstelik tam bu saatlerde. Sabah saatleri, dedi.
Benim için gecenin yarısı işte bu zaman. Ezanın okunmasına az kalmıştı, onu
dinlemeden uyuyamayacağını ve ölemeyeceğini biliyordu. Bir sigara daha yaktı.
Ölümüm, bu küçücük şey sayesinde ne güzel de bana yaklaşıyor diye düşündü.
Ezanı dinledi, sigarasını söndürdü. Tekrar uyumaya çalıştı ama yine çarpıntısı
başladı. Otobüslerin henüz çalışmaya başlamadığını biliyordu. Yine de giyindi,
sokağa çıktı. Ağır ağır adımlarıyla hastaneye doğru yürümeye başladı. Gökyüzüne
ardından sokaklara baktı. Günün ilk ışıklarını sokakta karşılamayalı ne kadar
olmuştu acaba dedi biraz mutlu oldu. Bu saatlerde, sokakların sahipleri sadece
köpekler olabilir diye düşündü. Biraz irkildi, çünkü köpeklerden korkuyordu.
Bir ara sokağı geçti, yan taraftaki devlet binasından bir köpek ona doğru
koşmaya başladı. İlk önce aldırmadı ama köpek sabahın bu saatinde uyumak
üzereyken sınırlarına yaklaşan bir düşmana gözdağı vermek istercesine koşuyor,
üstelik havlıyordu. Hayır, bir köpeğe vuramazdı. Ama yerinde durursa ısırılacağını
tahmin ediyordu. Koşmaya başladı. O koştukça köpek hızlanıyordu, sol
tarafındaki ağrıya aldırış etmeden yüz metreyi koşmuştu bile. En sonunda aniden
köpeğe döndü, garipçe bir şekilde bağırdı. Köpek şaşırarak durdu ve artık
sınırının dışına çıktığını fark edip görevini yerine getirmiş bir uçak gibi
geriye kulübesine dönmek için yürümeye başladı. Cüneyt, köpeğin boyutunu
görünce bu komik duruma düştüğü için sinir oldu. Birden yanındaki elektrik
direğine yaslandı, az önceki maraton sol tarafındaki ağrıyı artırmış artık
dayanılmaz bir noktaya gelmişti. Acaba, artık ölüyor muyum diye düşünürken
aniden yere yığıldı…
Sonra ne olmuş:)
YanıtlaSilDevamı sınavlardan sonra :)
SilSayın bloggerım merak ve hayretle devamını bekliyoruz. Arz ederim.
YanıtlaSil(CÜNEYT BANA TANIDIK GELDI)
Çok insana tanıdık gelebilir, çünkü öyle olması gerekiyor :)
Sil