21 Mayıs 2017 Pazar

Ağrı / 1. Bölüm

Saat on ikiydi. Cüneyt, neden hep ediplerin bu saati gecenin tam ortası diye tanımladıklarına anlam veremediğini hatırladı. Ne zaman gece olurdu da ortası on ikiydi. -On iki- dedi bir fırt çekti sigarasından. Acaba yazmanın zamanı olur muydu? Vakitleri olmadığında sonradan yazmayı deneselerdi yine o güzel yazılar yazılır mıydı? Şimdilerde insanların hiçbir iş için vakitleri yok dedi, bir fırt daha çekti. Artık nikotinin varlığını hissetmişti vücudu, biraz gevşedi. Yine uyumamı söyleyecek birisi yok diye düşündü. Onun için uzunca bir süredir tek başınaydı kocaman evde. Bazen tedirgin oluyordu ama yalnızlığı tedirginliğini bastırıyordu. Bir müzik açtı, eskilerden. Şimdiki nesil için bir asır öncesi gibi gelebilecek bir zamanda yapılmış ama onun için daha dün ilk defa dinlemiş olduğunu düşündüğü bir müzik. Bir keman çalıyordu soloda, o melodi sanki hayatı anlatıyormuşcasına inliyordu tek başına. Arka arkaya kaç defa dinlediğini fark etmeden geçen zaman aklına düştü. Uyumalıydı, yatağa uzandı. Korktuğu başına geldi. Sol tarafında yine bir ağrı başlamıştı. Uyursam geçer dedi ama uyumaya çalıştıkça çarpıntısı artıyor gibiydi. “Hay aksi, gecenin bu saatinde hem de. Sırası mıydı şimdi bunun?” dedi. Sonra tek başına ölmek istediğini hatırladı, üstelik tam bu saatlerde. Sabah saatleri, dedi. Benim için gecenin yarısı işte bu zaman. Ezanın okunmasına az kalmıştı, onu dinlemeden uyuyamayacağını ve ölemeyeceğini biliyordu. Bir sigara daha yaktı. Ölümüm, bu küçücük şey sayesinde ne güzel de bana yaklaşıyor diye düşündü. Ezanı dinledi, sigarasını söndürdü. Tekrar uyumaya çalıştı ama yine çarpıntısı başladı. Otobüslerin henüz çalışmaya başlamadığını biliyordu. Yine de giyindi, sokağa çıktı. Ağır ağır adımlarıyla hastaneye doğru yürümeye başladı. Gökyüzüne ardından sokaklara baktı. Günün ilk ışıklarını sokakta karşılamayalı ne kadar olmuştu acaba dedi biraz mutlu oldu. Bu saatlerde, sokakların sahipleri sadece köpekler olabilir diye düşündü. Biraz irkildi, çünkü köpeklerden korkuyordu. Bir ara sokağı geçti, yan taraftaki devlet binasından bir köpek ona doğru koşmaya başladı. İlk önce aldırmadı ama köpek sabahın bu saatinde uyumak üzereyken sınırlarına yaklaşan bir düşmana gözdağı vermek istercesine koşuyor, üstelik havlıyordu. Hayır, bir köpeğe vuramazdı. Ama yerinde durursa ısırılacağını tahmin ediyordu. Koşmaya başladı. O koştukça köpek hızlanıyordu, sol tarafındaki ağrıya aldırış etmeden yüz metreyi koşmuştu bile. En sonunda aniden köpeğe döndü, garipçe bir şekilde bağırdı. Köpek şaşırarak durdu ve artık sınırının dışına çıktığını fark edip görevini yerine getirmiş bir uçak gibi geriye kulübesine dönmek için yürümeye başladı. Cüneyt, köpeğin boyutunu görünce bu komik duruma düştüğü için sinir oldu. Birden yanındaki elektrik direğine yaslandı, az önceki maraton sol tarafındaki ağrıyı artırmış artık dayanılmaz bir noktaya gelmişti. Acaba, artık ölüyor muyum diye düşünürken aniden yere yığıldı…

4 yorum:

  1. Sayın bloggerım merak ve hayretle devamını bekliyoruz. Arz ederim.
    (CÜNEYT BANA TANIDIK GELDI)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok insana tanıdık gelebilir, çünkü öyle olması gerekiyor :)

      Sil