22 Ekim 2017 Pazar

Problemlerimiz: Gelir düzeyinin eğitimi etkilemesi

Merhaba,
İlk olarak geçmişe giderek eğitim konusunda birkaç düşünce belirtmem ve hatırlatmam gerekiyor. Osmanlı dönemi, Selçuklu dönemi ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bilindiği üzere okumuş kişi sayısı öyle fazla değildi. Cumhuriyet döneminde artış oldu ancak bu şu anki duruma göre gerçekten düşük bir oran. Osmanlı döneminde, Selçuklu döneminde ve belki daha önceki dönemlerde okumaya gönül vermiş ve kendini bu yönde geliştirmek isteyen insanlar zamanın eğitim kurumlarında veya bilgili “hoca, aydın” vb. kişilerin yanında çırak olarak eğitim görüyorlardı. O zamanlar şu anki gibi vergiler, kapitalizmin cazibesine kapılmak ve gereksiz oyalayıcı şeyler olmadığı için insanlar şu ana göre daha rahat bir şekilde hedefleri doğrultusunda hareket edebiliyordu. Tabi o zamanlarda başka zorluklar vardı, yoksa neden okuma oranı bu kadar düşük olsun? Cumhuriyet döneminde de Atatürk’ün eğitime verdiği önem sayesinde istediğin mesleği yapmak ve eğitimini almak kolaydı. Bunu öğrenmek için birçok kaynak bulunuyor. Bu yazının konusu bu olmadığı için daha fazla detaya girmeye gerek duymuyorum.

Şimdi ise, daha önce yazdığım yazılarda değindiğim kapitalizm denen bir ticaret batağında insanların harcanması, beyinlerin yıkanması ve insanın yaşadığı kimlik bunalımlarını bu konuya bağlayabilirim. İnsanlar, farkında olmadan gerekli gereksiz birçok şeye para harcıyor. Sırf marka olduğu için ve o an onun moda olduğunu düşündüğü birçok eşyaya paralarını harcıyor. (Nasıl oldu bilmiyorum ama iki cümle de aynı şekilde bitti.) Buna örnek vermek gerekirse, elimizde henüz eskimemiş ve ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek bir telefonumuz var. Ancak bunun daha iyisi çıktığında, ihtiyacımız olmamasına rağmen onu almamız gerektiği düşüncesine yöneltiliyoruz. Ama HİÇ ihtiyacımız yok, çünkü elimizdeki telefon hala işimizi görüyor. Bu tamamen çevresel etmenler yüzünden oluyor. Şimdi böyle aldığımız birçok eşyayı düşünün, gelirimizin büyük kısmı böyle şeylere hibe ediliyor. Bunlara paramızı harcamamış olsaydık gelirimizi eğitim için kullanabilir miydik? Evet. Şimdi bu anlattığımı aklınızda tutun. Bir diğer konuya geçiyorum.

Şu an devletin bizden doğrudan ve dolaylı yollardan aldığı vergileri düşünün. Doğrudan olana örnek vermek gerekirse, katma değer vergisini sayabiliriz. Dolaylı yoldan olana ise şöyle bir örnek vermek yerinde olur. Bir araç alıyoruz, bu aracın fabrikadan çıktığındaki satış miktarı x olsun. Bunun kar miktarını ekliyoruz, x+k. (k- kar) Türkiye’ye girişinde kesilen ötv, mtv, kdv birçok vergiyi ekleyelim, x+k+v+v+v+v. (v- vergi) Normalde 10 bin lira olan araba kar ile 15 bin olsun. Vergiler ile birlikte 45 bin lira civarı bir paraya bize satışa sunuluyor. Fazladan 30 bin lira para ödedik. Bu parada yine bizim cebimizden çıkıyor. Vergiler bu kadar yüksek olmasaydı, gelirimizi eğitimimize harcayabilir miydik? Evet. Şimdi vergiyi de aklımızda tutuyoruz. Artık asıl konuya geçiyoruz.

“Gelir düzeyi eğitimi nasıl etkiler?” sorumuz bu. Yukarıda anlattığım üzere zaten gelirimizi zaten çok fazla şeye gereksiz olarak hibe ediyoruz. Bir de gelirimiz düşük ise, aile çocuğuna nasıl daha iyi ve çocuğun istediği “yetenekli olduğu, ilgisinin olduğu” bir alanda eğitim görmesini sağlayabilir? Örneğin, eve sadece asgari ücret girdiğini düşünelim. Aile 3 kişilik olsun. (CB’mız en az 3 çocuk dedi ama olsun.) Şimdi gelirin bir kısmı vergilere gidiyor, G(Gelir). G-v-v-v… Ev masrafları var tabi bir de. Geriye bir şey kalırsa, diyecektim ancak geriye bir şey kalmıyor. Şimdi bu ailenin çocuğunun Türkiye'nin en iyi üniversitesinde konservatuvar okuyabileceğini düşünüyor musunuz? Bu çocuk örneğin İstanbul gibi bir yerde sadece devlet bursu olan 450 TL ile hadi yine iyiyiz diyelim devlet yurdunda kalarak, yaşayabileceğini düşünüyor muyuz gerçekten? Bakın bunun bir olasılığı yoktur. Çocuğun İstanbul’da bir işe girip çalışması gerekir. Bu çocuk okusun mu çalışsın mı? Okumak için çalışsın şıkkını işaretledik, ancak şimdi bir sorunumuz daha var. İş nasıl bulacak? Buldu diyelim bu iş ne kadar ona para kazandırabilir? Okumasına ve yaşamasına yetecek bir miktarda para kazanmasının olanağı yok. Ayrıca bu şekilde okumayı başardı diyelim, konservatuvar okuyor. İş bulması ve mesleğini yapabilme olasılığı da pek olası gözükmedi benim gözüme.

Bu aile çocuğunu böyle bir yükün altına atmaz. Bu şekilde eğitim görmenin ve sonu öyle çok belirli olmayan bir alanda ilerlemesi emin olun hem zor hem de çocuğun üzerindeki ruhsal etkisi çok olumsuz olacaktır. Bu şekilde eğitim gördükten sonra insanın içinde ister istemez bir “aşağılık duygusu” ortaya çıkar. Bu aşağılık duygusu da şudur: İstanbul’da en iyi olarak tabir edilen bir okuldaki öğrencilerin çoğunun ailesinin geliri ve olanakları çok fazladır. Arkadaşlarıyla kendi hayatını karşılaştırmaya başladığı takdirde kendisini onlardan daha “ezik” hissetmeye başlar. (Bu tanımlamalar kötü olsa da hayatın gerçekleri, kimseyi aşağıladığım falan yok. Yanlış anlaşılma olmasın.)

Bu örneğimizdeki çocuğun illa ki üniversite okuyorsa sonunda iş olanağı olan bir bölümü, yaşamın pahalı olmadığı bir şehirde okuması zorunlu hale gelir. Bunu yapsa ne olur? İstediği bölümü okumamış, hayallerini yırtıp atmış olur. Bir insanın hayalinin yok olması demek o insanın yaşamasının pek bir anlamı olmadığı düşüncesine beni itiyor. Sürekli bunu size anlatmaya çalışıyorum. Hayallerimiz ve düşüncelerimizi ne kadar elde edebiliyorsak o kadar yaşıyoruz. Her hayal ve düşünce sonuca ulaştığında iyi veya kötü şekilde çevresine iz bırakır. “En son adını hatırlayan insan öldüğünde hiç yaşamamış olacaksın.” bakış açısına göre bir insanın hayalini elinden aldığınızda o insan zaten bence yaşamamış sayılır.

Şimdi gelir düzeyi iyi olan bir aileyi örnek alalım. (Hak geçmesin J) Gelir düzeyi iyi bir aile tanımım benim şu şekilde, hem anne hem baba çalışıyor ve bunların gelirleri toplamı aylık en az 8 bin - 10 bin TL'nin yakınlarındaysa bu aile iyi gelirli bir ailedir. Yine tek çocuğu olduğunu düşünelim. Bu ailenin çocuğu, isterse gider yurt dışında eğitim görür, isterse Türkiye’de özel bir üniversitede güzel sanatlar okur. Neden okur biliyor musun? Çünkü zaten tek çocuk, zaten ailesinin geliri iyi gelecek kaygısı neden olsun? Annesi babası öldüğü durumda bile ailesi çocuğunun bundan sonraki hayatı için yatırım yapmış olur. Böyle bir durumda çocuk ileride acaba iş bulur muyum, işsiz kalır mıyım gibi sorularla kafasını meşgul etmeden istediği bölümü okuyabilir. Bunu bu yazıyı okuyan herkes adı gibi biliyor.

Ben sizin bilmediğiniz bir şey anlatmaya çalışmıyorum. Sizi bu konu üzerinde düşündürmeyi ve bu durumu düzeltmeye çalışmanız için teşvik etmeye çalışıyorum. Sadece BoraSu’lar Berkecan’lar hayalleri peşinde koşmasın, Anadolu’da yaşan Bülent’ler Hüseyin’ler de hayallerini gerçekleştirsin diye çabalamamız gerektiğini size anlatmaya çalışıyorum. Kendimi acındırmıyorum tabi, isteseydim ben de gidip İstanbul’da bilmem ne üniversitesinin adını bile söyleyemediğimiz bir bölümünde okuyabilirdim. Ama yaşadığım şehirde istediğim bölümde okumak benim tercihimdi. Elimde olanağım olmasına rağmen yapmadım ve yapmak isteyen geliri düşük olan ailelerin çocukları olabilir diye bu durumun düzelmesi için sizlerin ilgisini ve düşüncesini bu yöne yöneltmek istiyorum. Çünkü elimden bu geliyor, sonuçta ben de öğrenciyim. Devrim yapacak halim yok şuan, ama ileride elimize olanak geçtiğinde bu durumun düzelmesi için bir şeyler yapmalıyız. Bunu yapabilmek için şimdiden bu konu üzerinde gerçekten sorunları çözecek çözümler bulmaya çalışmalıyız.

(Yukarıda yazdığım isimleri salladım. Genelde gelir düzeyi iyi aileler çocuklarına böyle isim koyuyor, diğerleri de işte normal isim koyuyor. “İsimleri mi ayrıştırıyorsun artık Bülent?” Evet, bunu da ben ayrıştırıyorum. Sanki her şey birleşik de bu ayrışıyormuş gibi kafaya takmayın diye söylüyorum bunları. J))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder